Minik Dostluk Tohumları…

Dört yaşındaykenki en yakın arkadaşınızı hatırlıyor musunuz? Eğer hatırlıyorsanız, dostluğunuzu koruyabildiniz mi? Hâlâ görüşüyor musunuz? Eğer tüm bunlara cevabınız “Evet!” ise, öncelikle sizi tebrik etmek istiyorum. Ardından da sırrınızın ne olduğunu öğrenmek istiyorum. (more…)

Biraz Da tatlı Yiyelim

Hep sebze, hep sağlık fışkıran yemekler olmaz ya! Biraz da renk lazım bu hayatta 🙂

Bugünki tarifimiz pek bir tatlı. Ama aynı zamanda özellikle hazır meyveli yoğurtlar yerine geçebilecek, hem lezzetli hem de saglıklı bir alternatif. Yani içimiz rahat olabilir diye düşünüyorum… (more…)

Bu Yorumlardan Kitap Olur :)

Son yazım “Çocuğunuzun size kattıkları…” oldukça ilgi gördü. Sözlü, yazılı yorumlar geldi, düşünceler paylaşıldı. Meğer bu konu pek çok annenin dikkatini çekiyormuş.

Gerçi bugünki Hürriyet Kelebek ekinde “Bayan Bayülgen şahanesiniz” başlıklı yazısıyla Onur Baştürk aynı konuyu benden tamamiyle farklı bir bakış açısı ile ele almış ama bana gelen yorumlar kendisi ile hemfikir değil. 

Tabii herkesin fikri kendine. Demokrasinin en güzel yönü düşünce özgürlüğü olsa gerek. Yazıyı okumayanlarınız varsa okuyunca anlayacaklar, anneliğin meslek haline getirilmesi eleştiriliyor. Anneliğin para makinasına çevrilmesine karşı çıkıyor. Verilen örnek de Deniz Akkaya’nın açacağı çocuk giysileri mağazası.

Deniz Akkaya ya da ünsüz herhangi biri böyle bir mağaza açsa ne oluyor yani? Kimi insan alacak, kimisi almayacak. Belki gerçekten güzel bir iş yapacak, belki yapamayacak. Kimi ilgilendirir ki? Ne olur bundan bir iş yaratsa kendine de belki de ileride mankenliktense bir mağaza sahibi olabilse… gibi düşünceler kafamdan geçiyor hemen.

Neyse gelelim sizlerle paylaşmak istediğim iki uzun yoruma. Yazanlardan birini tanıyorsunuz: Ece. “Ece Okullu Oldu”  başlıklı yazım onun tecrübe paylaşımından oluşuyordu.

Diğeri ise sevgili Merve. Bu sayede onunla da tanışmış olduk.

Direkt olarak mailime gelen bu iki yorum o kadar içten ve o kadar güzel bir paylaşım içeriyordu ki burada yer vermeden rahat edemedim. Sadece bilgisayarımın “Gelen mesajlar” bölümünde kalmalarını istemedim. 

Eminim okuren sizlerin de hoşuna gidecek 🙂

Sevgili Defne Ongun,

Bir süredir sitenizi beğeniyle sessizce takip edenlerden biri olarak, bu son tartışmaya ben de katılmak istedim.

Sevdiğim sektörde (halkla ilişkiler), mutlu mutlu ve tam zamanlı (hatta günde 12 saat) çalışırken, 7 yıl önce kızım dünyaya gelince bu tempoyla başa çıkamadım 🙂 Çocuk da yaparım, hız kesmeden kariyer de diyemedim bir 3.5 sene kadar. Sonra kendi mesleğimin içinden, en sevdiğim ve zamanını esnek belirleyebileceğim bazı parçaları çıkarıp (kurumsal çeviri, basın ilişkileri, dil dersleri) bunların üstüne gittim. 

Geçen yıldan bu yana da, toplumda kütüphanelerin önemini anlatmak, kullanımını yaygınlaştırmak ve özellikle de çocukları kütüphane kullanımına özendirmeyi amaçlayan, bir grup bilinçli, genç (ve çocuklu!) kütüphanecinin çekirdek kadrosunu oluşturduğu www.kutuphaneleriseviyorum.org girişiminin iletişim danışmanlığını yapıyorum gönüllü olarak.  

Uzun lafı kısası, evet, çocuklar hayatımızı değiştiriyor, hem de nasıl ve bu etki hayatımızın her boyutunda kendini gösteriyor. Bu çabalar sahte olsun, olmasın, tüm anneler ve babalar birer zaman cambazı oluyor; içlerindeki komedyeni, hemşireyi, aşçıyı, psikoloğu, öğretmeni ve bir dolu yeni kimliği keşfetmek zorunda kalıyorlar minikler sayesinde. Bu yüzden de anne-babalık benim bugüne kadar gördüklerim arasında, iş tanımı en kapsamlı olan ve her yıl farklılaşan en dinamik meslek! Öyleyse, nazınızla, uykusuzluklarınızla, huysuzluklarınızla ve en önemlisi bitmeyen sevginiz ve katıksız saflığınızla iyi ki varsınız BIZDIKLAR!

 Sevgiler,

 Merve Kutun T.

Sevgili Defne’ciğim,

 Her zamanki gibi çok güzel bir konu yakalamışsın.

Yakalamışsın diyorum zira, bulunduğumuz toplumun çarpıklıkları çoğaldıkça ve biz kendimizi iyice küçülen bir azınlıkta hissettikçe,senin gibi bize yanlış gelen konulara itiraz etmek yerine, psikolojik bir sinme, ya da sıkıntıdan, bıkkınlıktan doğan bir boşverme hatta kaçma, haline bürünebiliyoruz.

Bunun yerine senin gibi, kendi düşüncelerimizi böylesine bir içtenlik ve dürüstlükle , karşımızdakini kırmadan, aşağılamadan, onu komik bulmadan söylemek, tartışmaya açmak, eminim hepimize hem çok daha fazla şey katacak, hem çok daha iyi hissettirecek,hem de insanın diğer hayvanlardan en büyük farkı olan düşünebilme dürtümüzü harekete geçirecektir. (Eh artık zamanı geldi de geçiyor düşünmenin değil mi? ha ha!)

Ben bir psikolog ve veya sosyolog değilim ama 41 yıllık, oldukça yoğun hayat tecrübem sırasında yapmış olduğum, kendime özgü, gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki, insanlar gelişiyorlar, her dakika bir yöne doğru değişiyorlar.

Bu değişimler ve tercihan gelişimler de bir takım çevresel, hayatsal, ailesel faktörlerden oluşuyor.

Şahsen ben, beni geliştirecek, bana bir şeyler katacak insanlarla vakit geçirmekten diğerlerine nazaran çok daha fazla keyif alırım.

Aynı şekilde bu tür aktiviteler içerisinde bulunmaya da özen gösteririm.

Bence çocuk da bunların en değerli ve en keyiflilerinden biri!!!

Lafı çok uzattım ama demek istediğim, çocuklarımız bizi geliştiriyorlar.

Bir tanıdığım çok güzel bir söz söylemişti, “Çocuk, bir annenin değişimi için en büyük etken, belki de son çaresidir!” diye.

Daha önce fark etmediğimiz, ya da üzerinde fazla zaman harcamadığımız özelliklerimizi öne çıkararak, bize çok şey katıyorlar. Sayelerinde gelişmemiş yönlerimizi geliştiriyoruz.

Daha çeşitli yönde faaliyet gösterebilen bireyler haline geliyoruz.

Tabii bunun değerini bilir ve farkına varabilirsek!

Örneğin sen, Defne’ciğim, Maya’cığımıza sahip olmasaydın, Jean D’Arc misali, iş sektöründeki başarılarına diğerlerini eklemeye devam ederek, gelişimini o yönde sürdürecektin. 

Bugün bizlerle paylaştığıın, bizlerin de okumaktan, olağanüstü keyif aldığımız o harika yazılarını, o doğal yazma kabiliyetini, öne çıkarmak hiç aklına gelmeyecekti belki de…

Bu değindiğin konuya bir de başka bir açıdan yaklaşmak istiyorum.

Bir başka senaryo da, Maya’cığı doğurdukdan sonra, çocuk da yaparım kariyer de deyip, o yoğun iş hayatına devam etmeyi seçebilirdin.

Tabii burada maddi gereksinim neticesinde çocuk yaptıktan sonra kariyerine devam etmekten bahsetmiyorum.

Maddi gereksinimlere dayalı olarak değil, salt seçim olarak, bu yönde tercihlerini kullanmak üzerine sözüm…

İşte burada bence olaya başka bir boyut dahil oluyor; nitelik-nicelik ilişkisinin, hayatlarımıza yansıması.

Bizler, hayatla bir yarış içerisindeyiz.  Seçimlerimizi de toplum, çevremiz, ve yetiştirilişimizle orantılı olarak yapıyoruz.

Bizlere yetişirken ailevi değerlere dayalı bir eğitim verilmişse, seçimlerimiz bu yönde, başka yönde eğitim almışsak da başka yönlere yönelebiliyoruz.

Hayatı bir kalabalık ve koşuşma içerisinde yaşıyoruz. Meli-malı kalıplarına göre yaşayabiliyoruz kimi zaman…

Bulunduğumuz bilgi ve tüketim çağında da, aynı internet de olduğu gibi, kullanabileceğimizden, aslında gerekenden, çok daha fazlası mevcut, adeta bir kirlilik gibi…

Yani demek istediğim, neden çocuk sahibi oluyoruz?

Eh olmak gerek, ben onu da yapabiliyorum, insanlara kanıtlayayım dediğimiz için mi?

Yoksa sahip olduğumuz donanımı, çocuğumuza aktararak, onu mümkün olan en iyi şekilde yetiştirelim, topluma mümkün olduğunca, huzurlu, kendinden emin, kendinden mutlu bir birey katalım ve bu süreç içerisinde de kendi gelişimimizi de bir üst boyuta taşıyalım diye mi?

İşte bence bu, eğer çocuk sahibi olmaya karar veren bir kişinin iç hesaplaşmasında nerede olduğu ile ilgili bir durum.

Sevgimle,

EceEÜ

Çocuğunuzun Size Kattıkları…

Son zamanlarda gazetelerde yapılan söyleşilerde çocuklarla ilgili meslek ya da çocuklu olduktan sonra edinilen iş dalları hakkında insanların sık sık “Ben daha çocuğum yokken bu işi yapmaya başladım” diye vurgulama ihtiyacı duyduklarını görür oldum. Bilmem sizin de dikkatinizi çekiyor mu… (more…)

Haftasonu İçin Harika Bir tarif !

Evet efendiiim, bu hafta sonu bızdıklara “Kabaklı Muffin” yapmaya ne dersiniz?

İşte size tarifi… (more…)

Sex And The City 2 Hayatın Ta Kendisi mi ?

Malum “Sex And The City 2” hâlâ gösterimde. İlk haftasında eleştirmenlerden felaket yorumlar aldı. Kahramanlarımız yaşlanmış, hiç olmayacak kıyafetlerle çöldeler, üstelik Müslüman düşmanı bir senaryo, sıkıcı bir konu,…. Öyle bir durum ki “Sex And The City 2” son derece aptal bir film, onu seyredenler daha da aptal noktasına geldi iş.

Ben işte o aptallar arasındayım! “Sex And The City”yi severim – tabii canım hoş ama beni yormayacak türden bir şeyler seyretmek istediğimde. Sabun köpüğü fakat aslında pek çok yönü ile hayattan alınma. En başta kız arkadaşlığı anlatan bir film/dizidir “Sex And The City”.

İlk filmini de seyretmiştim, ikinci gelince eleştirileri dikkate almadan annemi de koluma takıp filme gittim. (more…)

0. Km Bızdıklar’la Harika Tatlar
0. Km Bızdıklar’la Harika Tatlar

Bir süredir bloğun sağ tarafında duyuru yazımızı koyduk, “0 km.lezzetler” diye… Fakat oluşumu biraz vakit aldı. Bazen düşünüyorum da çok daha hızlı ve kolay olabilecek bir şeyi kendimi kasarak daha zor ve komplike bir hale sokmakta üzerime kimseyi tanımıyorum.

Blogda bızdıklar için faydalı yemek tariflerine yer vermek istiyordum uzun zamandır. Ama tarifler pratik olmalı. Bu da yetmiyor bana. (more…)

1-2-3 Magic!

Geçenlerde peş peşe iki çok yakın arkadaşım, şeker çocuklarının şekil değiştirdiğini (!) üzüntü ve endişe içerisinde anlatıyorlardı bana. Kaymak gibi, yumuşacık olan bu çocuklar, birden bire hiç annelerinin tahmin edemeyeceği şekilde sertleşmiş, kaba bir konuşma şekli benimsemiş.

Anneler şaşkın. (more…)

Maya’nın Doktoru Bizlerle
Maya’nın Doktoru Bizlerle

0 km.bızdıklar‘ın ilk yazılarında yer aldı O…

Kızımı bir doğurmadığı kaldı…

Ailemizin vazgeçilmez bir üyesi halini aldı tüm o sıcaklığı ve desteği ile…

Sadece Maya ile ilgili değil, pek çok başka konuda da danışır oldum ona…

Engin bilgisi, açık fikirli olması, araştırmacı kişiliği ve saymakla bitmez başarılarıyla beni her görüştüğümüzde şaşırtan…

O yoğunlukta dişiliğinden vazgeçmeyen…

Telefon, e-mail, SMS,… Her şekilde ulaşabildiğim…

Çok ama çok kıymetli doktorumuz ile yaptığım söyleşi bu haftaki konumuz. (more…)

Heyecanlar Peşinde Koşarken

Okuma saatlerimiz yeni okul sezonuna kadar son buldu. İçimi kıpır kıpır eden, kalbimin güm güm atmasını sağlayan, benim için haftanın en belirgin günü olan Perşembe okumalarımıza yaz için ara verdik.

Sonbaharda tekrar başlarız diye düşünüyorum – mekânı fazla benimsediğim için Ayşe ile bu konuyu konuşmadım bile… Nasılsa yine kollarını açacak, bizleri bızdıklarla o sihirli kitabevinde ağırlayacak.

Bu keyife ara verirken, yeni bir heyecan var şimdilerde…

0 km. bızdıklar kurulduğundan bu yana ilk dergi tecrübemi okulumun üç ayda bir çıkarttığı “BizLetter”da edindim. Tarsus Amerikan mezunlarını buluşturan bu dergi için yazı yazmanın anlamı büyük. Mezunlara ulaşıyorum, taze öğrencilere ulaşıyorum, onlardan yorumlar alıyorum. Nefis, nefis.

Şimdi ise, Haziran ayı güzelliği “Mini” ile karşımda. “Mini Kids” ve “Mini Pregnancy and Baby”, iki harikulade dergi, tek poşette çıkıyor.

Farkında anne babaların dergisi” diyorlar kendilerine. Yani çocuk sahibi olmanın pembe gülücükler, kahkaha dolu günler, eş dostla çocuklarının etrafta koşuşturduğu pikniklerden ibaret olmadığının “farkında” olan ebeveynler için hazırlanmış bir dergi.  Anne babaların bu güzelliklerin dışında daha pek çok önemli ve bazen çok da keyifli olmayan detayla uğraştığının “farkında” olan bir dergi. Bir çocuğun büyüme aşamasındaki sancılı günlerini de ele almaktan korkmayan bir dergi.

İçten, paylaşımcı, sıcak, rahat,…

İşte bu noktada onlarla çok kaynaşıyorum, yani sadece sevgili İlana için değil, derginin içeriği, yazıları, hedefi, hepsi beni cezbediyor. İlana’yı da çok seviyorum, o ayrı 🙂

Evet, geçen ay sonu kendisinden dergi ile ilgili bilgi ve “Bizim yazarlarımızdan olur musun?” sorusu gelince bir an bile tereddüt etmeden “Tabii ki!” dedim.  Sevgili eşim evlenme teklif ettiğinde bile birkaç saniye daha uzun düşünmüş olabilirim… (Hâlâ takılır bana, hemen cevap vermedim diye 🙂 Oysaki kulaklarıma inanamamış olmanın verdiği anlık duraksamayı yaşıyordum sadece…)

Şaka bir yana, konumuza dönersek, “Mini Kids” yazarlarındanım artık! Çok heyecanlıyım, çok!  İlk yazım Haziran dergisinde çıktı. Dergi her yerde, marketlerin dergi köşesinde, kitapçılarda,… Onun için hemen koşup alın lütfen, orada da buluşmuş olalım sizlerle.

Her zamanki gibi yorumlarınızı, önerilerinizi, konu başlıklarınızı ve hatta yazılarınızı bekliyorum kollarımı açmış. Bu dergi hepimizin dergisi, birlikte hazırlayalım 0 km. bızdıklar köşesini 🙂