Minik Dostluk Tohumları…

Dört yaşındaykenki en yakın arkadaşınızı hatırlıyor musunuz? Eğer hatırlıyorsanız, dostluğunuzu koruyabildiniz mi? Hâlâ görüşüyor musunuz? Eğer tüm bunlara cevabınız “Evet!” ise, öncelikle sizi tebrik etmek istiyorum. Ardından da sırrınızın ne olduğunu öğrenmek istiyorum.

Kızımın “ilk”leri sayesinde (bana kattıklarından biri de bu!) ben de kendi ilklerimi yaşıyorum. Nasıl bir arkadaş kazanıldığını, o minik dostluk tohumlarının ilk defa nasıl atıldığını sanki ağır çekimdeymişçesine izliyorum. Zaman zaman gözlerim dolarak, zaman zaman şaşırarak, farkındalığım artarak…

Daha küçüklük döneminde ilk gülümsemesi, ilk kelimesi, ilk adımları, ilk defa bir kedi ile karşılaşması, ilk defa bir çiçek koklaması gibi ilklerle artık üzerinde hiç de düşünmediğim konuların tekrar farkına varırken, şimdilerde arkadaşlıkların nasıl oluştuğunu gözlemler oldum.

Bir sitede oturduğumuz için pek çok yönden şanslıyız. Bunlardan biri de arkadaşlar. Hem biz büyüklerin hem de Mayacığın çok şeker arkadaşları oldu bizim sitede. Bu seneye kadar birlikte oyun oynamaktan son derece uzaklarken, şimdi neredeyse bizlerdense kendi yaşıtlarını tercih eder oldular. En azından Maya için durum böyle.

Geçen sene bahçeye çıktığımızda her an beni yanında isterken, her oyuna dahil olmam konusunda ısrarcıyken, şimdi bahçeye tek başına çıkmak istediğini söylüyor, akşam yemeğinden sonra arkadaşlarıyla buluşup buluşamayacağını öğrenmek istiyor. Eve mutlaka arkadaş davet etmek istiyor.

Müthiş bir değişim.

Ben ise ikilem içerisindeyim. Evet tek başına takılsın istiyorum fakat havuzdan ya da sitedeki bana göre başka potansiyel tehlikelerden ürktüğüm için, en azından etrafta olmak istiyorum. Ama etraftaysam da ondan uzak durmaya çalışıyorum ki kendine olan güveni daha da gelişsin, bağımsız olmayı öğrensin. Hem öyle, hem böyle anlayacağınız…

Yakınlarda bir Pazar günü evimizde sakin sakin otururken, birden bire çocukların istilasına uğradık. Önce sitenin en hareketli, en korkusuz iki şeker kızı evimize misafir oldular. Giriş katında bir dairede oturduğumuz için çocukların bize gelmesi, bizim evde olup olmadığımızı görebilmesi çok kolay oluyor. Onlar da bunu sevdikleri için sık sık geliyorlar. Birden ev şenlendi. O ana kadar bahçede yanlarında olan diğer minik kız ise daha çekingen olduğundan gerisin geriye annesinin yanına gitmişti. Aklım onda kaldı. Tam ne yapsam diye düşünürken annesi aradı ve kısa bir tereddütten sonra o da gruba katıldı.

Sayıları değişse de kimi zaman dört, kimi zaman iki çocuk şeklinde balkonda, salonda, odalarda oynadılar keyifle.

Akşam yemeğinden sonra Maya ile son gelen minik arkadaşı bir posta daha birlikte vakit geçirdiler geç saatlere kadar. Doyamadılar birbirlerine. (Bir tarafım “Ay çok geç oldu. Artık uyumaları lazım bunların” dese de diğer yanım “Bırak canım, çocuk yaz vakti de biraz geç yatsın” diyordu. İkinci “ben” savaşı kazandı. Geç saatlere kadar birlikteydiler:)

Bu zamana kadar pek de birbirlerine yüz vermeyen iki minik birdenbire büyük bir keşifte bulunmuşlardı.

Ertesi gün karşılaştıklarında eskiden olan duraksama yerini heyecanlı çığlıklara ve bol kahkahaya bırakmıştı. Gözümün önünde gerçekleşen bu manzara dostluk tohumlarının ufacık bir ortak nokta yakalanması ile atılabileceğini gösterdi. Çok hoşuma gitti.

Büyüdükçe insanın nasıl da seçici olmaya başladığını, nasıl da insanları kategorize ettiğini ve bu saflıktan nasıl da uzaklaştığını düşündüm.

Ben şimdi Maya’nın sitedeki bu tatlı arkadaşlıkları sayesinde müthiş keyifliyim: Emir, Eren, Julia, Katia ve şimdi de Ece katıldı gruba…

Keşke hep minik, saf ve temiz kalabilsek onlar gibi…

Belki daha çok ağlarız ama çok daha fazla eğleneceğimiz garanti!

Leave a comment