“Dün Kitap Okuma Saatimizin İlki Gerçekleşti!” diye yazmışım 13 Mart 2010 tarihli Olgun Bızdıklar başlıklı yazımda. Şöyle devam etmişim : (more…)
Uzun bir tatilden sonra okuldaki ilk haftamız. Görebildiğim kadarı ile herkes birbirini çok özlemiş.
Tatiller yapılmış, dağlara gidilmiş, müzikaller seyredilmiş, aile ile vakit geçirilmiş,… Onbeş gün nasıl geçecek diyenler bile sanırım “Çabucak geçti” diyordur şu an. (O süre boyunca zorlansalar da…) (more…)
Okullu bızdıklar için bir Şubat tatili daha geliyor. Ailelerde genelde bir endişe hali hakim oluyor uzun tatiller öncesinde. Özellikle bu sene etrafta envai çeşit enfeksiyon dolaştığı için ve çocuklar yarı zamanlarını evde ilaç alarak ya da dinlenerek (ve sıkılarak) geçirdiklerinden, şimdi anne-babalar derin derin düşünüyorlar acaba ne yapsak bu tatilde diye… (more…)
Category: Günlük Hayat
Alkent Etiler, Art&Nature workshop, Bambino, çocuk aktiviteleri, Fes Cafe, İstanbul Culinary Institute, Kapalıçarşı, Kartepe, kayak, Kilyos, Mezzaluna, okuma saatleri, Pera Müzesi, sanat çalışmaları, Sapanca, Sihirli Sayfalar, sömestr tatili, tatil zamanı, Tırtıl Kids, uçurtma, uçurtma uçurmak, yürüyüş
Hayatımı renklendiren pek çok şey hareket halindeyken oluyor. Yani mesela seyahat ederken, mesela bir konsere giderken, mesela arkadaşlarla keyifle ve hararetle kaynatırken ve son zamanlarda “0 km. bızdıklar” aktiviteleri düzenlerken. (more…)
Okuma saatlerimiz yeni okul sezonuna kadar son buldu. İçimi kıpır kıpır eden, kalbimin güm güm atmasını sağlayan, benim için haftanın en belirgin günü olan Perşembe okumalarımıza yaz için ara verdik.
Sonbaharda tekrar başlarız diye düşünüyorum – mekânı fazla benimsediğim için Ayşe ile bu konuyu konuşmadım bile… Nasılsa yine kollarını açacak, bizleri bızdıklarla o sihirli kitabevinde ağırlayacak.
Bu keyife ara verirken, yeni bir heyecan var şimdilerde…
0 km. bızdıklar kurulduğundan bu yana ilk dergi tecrübemi okulumun üç ayda bir çıkarttığı “BizLetter”da edindim. Tarsus Amerikan mezunlarını buluşturan bu dergi için yazı yazmanın anlamı büyük. Mezunlara ulaşıyorum, taze öğrencilere ulaşıyorum, onlardan yorumlar alıyorum. Nefis, nefis.
Şimdi ise, Haziran ayı güzelliği “Mini” ile karşımda. “Mini Kids” ve “Mini Pregnancy and Baby”, iki harikulade dergi, tek poşette çıkıyor.
“Farkında anne babaların dergisi” diyorlar kendilerine. Yani çocuk sahibi olmanın pembe gülücükler, kahkaha dolu günler, eş dostla çocuklarının etrafta koşuşturduğu pikniklerden ibaret olmadığının “farkında” olan ebeveynler için hazırlanmış bir dergi. Anne babaların bu güzelliklerin dışında daha pek çok önemli ve bazen çok da keyifli olmayan detayla uğraştığının “farkında” olan bir dergi. Bir çocuğun büyüme aşamasındaki sancılı günlerini de ele almaktan korkmayan bir dergi.
İçten, paylaşımcı, sıcak, rahat,…
İşte bu noktada onlarla çok kaynaşıyorum, yani sadece sevgili İlana için değil, derginin içeriği, yazıları, hedefi, hepsi beni cezbediyor. İlana’yı da çok seviyorum, o ayrı 🙂
Evet, geçen ay sonu kendisinden dergi ile ilgili bilgi ve “Bizim yazarlarımızdan olur musun?” sorusu gelince bir an bile tereddüt etmeden “Tabii ki!” dedim. Sevgili eşim evlenme teklif ettiğinde bile birkaç saniye daha uzun düşünmüş olabilirim… (Hâlâ takılır bana, hemen cevap vermedim diye 🙂 Oysaki kulaklarıma inanamamış olmanın verdiği anlık duraksamayı yaşıyordum sadece…)
Şaka bir yana, konumuza dönersek, “Mini Kids” yazarlarındanım artık! Çok heyecanlıyım, çok! İlk yazım Haziran dergisinde çıktı. Dergi her yerde, marketlerin dergi köşesinde, kitapçılarda,… Onun için hemen koşup alın lütfen, orada da buluşmuş olalım sizlerle.
Her zamanki gibi yorumlarınızı, önerilerinizi, konu başlıklarınızı ve hatta yazılarınızı bekliyorum kollarımı açmış. Bu dergi hepimizin dergisi, birlikte hazırlayalım 0 km. bızdıklar köşesini 🙂
Diğer yazılardan geçen haftaki “Babalar Okuyor!” günlerimizden görüntüleri sizlerle paylaşamadım.
Geçtiğimiz Pazar günü Antalya’dan özel istek üzerine (!) okumamızı yapan Çağdaş Bey, okumasını başarı ile tamamladıktan sonra kendisini dışarı “soluklanmaya” attı. Ama dönüşünde gaddar Defne onu hemen aktivite masasına yönlendirdi. Yüzümde en şeker ifademle (ne de olsa ilk defa tanışıyoruz, en cici halimde olmalıyım), “Babalar aktiviteye katılıyorlar” dedim. Allahtan hiç tereddüt etmeden Ece’nin yanına gitti de ben de babaların olduğu masayı fotoğraflayabildim.
Bu arada şimdi biz böyle baba da baba dedikçe bızdıklarını getirmek isteyen anneler gelmemezlik etmesinler. Sadece tercihen eşlerini de yanlarında getirsinler ki, baba-çocuk olabilsin bızdıklar. Gerçekten çok hoşlarına gidiyor bir babanın kitap okuması, aktivitede onlarla olmaları. (Bence biz annelerden birazcık sıkılmış olabilirler…)
Çok güzel el kuklaları yaptılar.
Hava çok güzeldi. Eh parka gidelim dedik fakat gerçekten iğne atsak yere düşmeyecek. Çok dayanamadık…
Bir önceki hafta benim Sapanca kaçamak haftamdı. Ama sağolsunlar bana hem okuma ile ilgili hem de aktiviteden resimler geldi.
Görünüşe göre çok keyifli geçmiş. Aktivitede kokarca yapmışlar!!!
Bu hafta anneler günü olduğundan babalar okumayacak, eşleri için bızdıklarla program yapıyor olacaklar. Onları okumayla meşgul etmek istemeyiz. Ancak sonraki Pazar için gönüllüler beklenmekte…
Herkese harika bir Pazar dilerim 🙂
Evet evet çok heyecanlıyım. Okuma saatlerimiz daha geniş kitlelere yayılmaya başladı.
Öncelikle Nisan ayında iki tane çok güzel internet sitesinde yer aldı.
İlki Urban Lulu ve ikincisi Çocuk Vizyon olmak üzere, bu önemli iki site bize yer verdiler. (more…)
Bir dilek tutsanız ilk ne olurdu? En başta, ilk anda aklınıza gelen şey nedir? Sizce bu hayatta sizi en çok ne mutlu eder?
Sağlık?
Mutluluk?
Başarı?
Ekonomik refah?
Huzur?
Güzellik?
…
Ne zor bir soru değil mi? İnsanın bir tane dilek dileme şansı olsa, ne dileyeceğini şaşırıyor. Aklına pek çok dilek geliyor, pek çoğu diğeri olmadan bir işe yaramıyor. Sadece sağlık yeterli mi mesela çok fakirseniz? Ya da çok zenginlik mutluluk mu demek, eğer sağlığınız tehlikedeyse?
Bir Dilek Tut’tan bahsetmiştim size birkaç yazı öncesinde. İşte Bir Dilek Tut, 3-18 yaş arası hayati tehlike taşıyan bir hastalığa sahip çocukların dileklerini yerine getirmek ve bu şekilde onları daha fazla hayata bağlamak üzere kurulmuş. İşleri zor. Çünkü pek çok aile maddi yardım ya da ihtiyaç karşılanması beklentisi içerisinde. Zor durumda olan çocuklarının ne hayal ettiği öncelikli değil, daha önemli sıkıntıları var zira.
Ama bence burada yapılmaya çalışılan çok çok önemli. Pek çok hastalık olumlu bakış açısı ve yapıcı bir yaklaşımla sağlığa dönüşebiliyor. Öyle olamasa bile o kısacık zamanda bir miniğin hayal edebilmesi ve bunun gerçekleşmesi kadar güzel bir şey var mı sizce?
Bugün özel bir gün. Size bahsetmiştim, ilk dilek gerçekleştirileli tam 30 sene geçmiş. Bugün “29 Nisan Dünya Dilek Günü”…
Türkiye ve pek çok ülkede kutlanıyor.
Ben de bugün bu güzel derneğe birazcık da olsa yardım edebilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Bugün benim görevim Ortaköy’de dernek adına tanıtım yapmaktı. Benim gibi iki gönüllü daha Ortaköy’deydi. Ortaköy’ü bana sunulan seçenekler arasından seçtim. Diğer bölgelere göre evime yakın, Sihirli Sayfalar’a yakın (malum bugün okuma saatimiz var),… Zaten nereyi istesem onlar için uygun, her türlü destek kucak açılarak karşılanıyor sonuçta.
Yapmamız gereken, bugüne özel hazırlanmış broşürleri ve yaka iğnelerini (çok güzel mavi bir yıldız) karşılaştığımız kişilere vermek, iğneleri takmalarını sağlamak ve dernek hakkında bilgi vermek. Para istemek yok, kontakt bilgisi gibi şeyler istemek yok, uzun anketler doldurtmak yok, kayıt almak yok,… Gayet masum bir çalışma.
Ben öyle düşünüyorum ama halkımız fazlasıyla tedbirli (!)…
Çoğu kişi benim onlara doğru bir adım atmamla birlikte, benden kaçmaya çalışıyor. Yarım yamalak dinliyor, söyleneni duymuyor bile. Yüzlerinde garip ifadeler. “Konuş konuş heyecanlı oluyor” tarzı daha ukala olanlarından, “Ayyy gene mi tanıtım, bıktım, duymak istemiyorum” şeklinde bıkkın olanlarına, gördükleri an cüzzamlı gibi kaçışanlarına,… Çeşit çeşit, cins cins,…
Hatta bir aşamada birisi bana öyle ters davrandı ki, oradaki kahvede çalışan eleman bile bana acıdı da yanıma gelip “Abla sen üzülme, ver bana bir rozet daha, ben birilerine takarım. İnsan mı bunlar?!!” diye beni teselli etmeye çalıştı 🙂
Bu arada ben de kendi adıma bu tecrübeden bir ders çıkartmadım değil. Ben de eminim hiç tanımadığım, elinde bana doğru uzatmış olduğu bir rozet, broşür veya benzeri bir eşya ile yaklaşan bir kişiyi çoğu zaman dinlemiyorumdur. Hiç bir zaman ters ya da aşağılayan bir tavır içinde olmam zira biliyorum ki onlar da bir iş yapma derdinde. Ama dinlemediğim çok olmuştur. İnsan ancak kendini o konumda bulunca işin iç yüzünü anlayabiliyor.
Ha, hakkını yemeyelim, gayet güzel dinleyen, rozetini yakasına takan, hatta bizi görünce kendiliğinden gelenler de oldu. Anlattıklarımızı “duyanlar” bize teşekkür ettiler. Nasıl destek olabileceklerini sordular. Başkalarını getirip, onlara da rozet taktıranlar oldu.
Saat 16:15 gibi koşar adımlarla oradan ayrılıp, okuma saatimize yetiştim. Bu sefer ben okumayacağım, ENKA Okulları Anaokul Kütüphanesi Öğretmeni Ebru Hanım okuyacak. Ama olsun, ben ön ayak olmuşum, Ebru Hanım gönüllü olmuş, mutlaka orada olmalıyım.
Okuma saati ve aktivitemiz bitip de tam Ortaköy’e dönecekken, oradaki arkadaşlardan telefon geldi. Kısa bir süre sonra aktiviteyi sonlandıracaklarını anlattılar bana. Ortaköy halkı ve ziyaretçileri tam bir hayal kırıklığıydı. Kimse ilgilenmiyordu ve daha fazla orada vakit geçirmeye gerek yoktu.
Böylece bugünlük yardımım sona ermişti.
Kızıcığımı okumadan alıp, eve doğru giderken düşüncelere daldım. Bu vatanın çocukları için bir şey dilesem, ne dilerdim? Herhalde bugünkü tecrübeden sonra daha duyarlı yetişkinler dilerdim.
Ya siz ne dilerdiniz?
“Babalar Okuyor!” dört koca haftayı tamamladı. Geçtiğimiz Pazar, dördüncüsünü gerçekleştirdik.
Okuyucumuz Mehmed Bey, bana iki hafta önceden söz vermişti – daha doğrusu teklifimi geri çevirmeyip hemen belirlediğimiz tarihi ajandasına not etmişti.
Hafta başı Sihirli Sayfalar’a gidip kitapları seçmiş, okumuş, çalışmış.
Pazar günü Bebek pek bir dolu ama geçen Pazar bir de şenlik vardı. Hava da güzel. Pek bir keyifli.
O sabah Maya’nın yüzme dersi var. Çıkışta uzun uzun yemek yemeye vakit yok. Bir güzel muzunu yiyor bizimki. Hemen Sihirli Sayfalar’a gidiyoruz. Maya öncelikle oturma düzenine yardımcı oldu. Renkli tabureleri okuduğumuz bölüme yerleştirdi.
Ardından Ayşe’ye yardıma koştu. Tarçın ve Biber’in kafesleri değişecek, temizlenecek. Tam bu işleri yaparken okuma saati geldi.
Yan yana oturdular minikler. Erkekler biraz fazla hareketli ve konuşkan, kızlar biraz fazla sessiz. Erkeklerden yana hafif şikayetçi oldular sonlara doğru ama sanat çalışmasını birlikte yapmaktan da geri kalmadılar.
Babalar Okuyor! – Mehmed Baba ile… from 0kmbizdiklar on Vimeo.
Bu sefer hem babalar hem çocuklar yaptı çalışmaları.
Sonrasında hemen Bebek Parkı, biraz oyun ve kimimiz yemek yemek için bir mekana, kimimiz koşa koşa evimize gittik.
Bu Pazar Maya’nın okulundan arkadaşı Deniz’in babası Cem Bey kitap okuyacak. Biz haftaya 23 Nisan nedeni ile burada değiliz, ben kaçırıyorum diye üzülüyorum ama Cem Bey’den söz aldım, hatırım için bir sefer daha okuyacak.
Herkesi Pazar günü Sihirli Sayfalar’a bekliyoruz. Lütfen gelmek isteyen tüm bızdıkları getirin. Çok eğleniyorlar 🙂
Geçen Perşembe saat 16:30’da bızdıklarla sihirli mekanımızda buluştuğumuzda, yeni yeni yüzler vardı. Kimisi tam zamanında oradaydı. Kimi biz okurken geldi.
Yeni yüzler, yeni heyecanlar. Onların ilk şaşkınlığını izlemek çok hoşuma gidiyor. İlk günden okuma saatini takip eden sadık okuyucularımız artık programın nasıl ilerleyeceğini biliyorlar. Tek yenilik seçilen kitaplar ve yapılacak aktivite oluyor.
Fakat yeni yüzler için her şey bir sürpriz. Ben de bunun farkında olduğumdan, onları daha da işin içine katmaya çabalıyorum. Arkalarda otursunlar istemiyorum.
Bu hafta aslında tüm çocuklara bir değişiklik planlamıştık. Sihirli Sayfalar’da piyano dersi de veriliyor. Ben taze gelmiş bir sürü kitap arasından bu hafta okuyacaklarımı seçmek için her zamanki masama kurulmuşken, piyano öğretmeni Oya‘da bu projeye katkıda bulunmak istediğini söyledi. Havalara uçtuğumu tahmin edersiniz. Düşünsenize sanat ve edebiyatın ilk adımlarını bu minikler Sihirli Sayfalar’da her hafta atıyorlar, yeni yeni tecrübeler ediniyorlar.
Bir de müzik eklenince işte size yeni bir renk. Nasıl olur, ne yaparsak keyif alırlar diye konuştuktan sonra ben kitaplarımı seçtim. Oya Hanım’da planını yaptı.
Ve ne yaptık dersiniz? Kitaplardan birindeki nakarattan bir şarkı çıkartıp, çocuklara çalındı. Ardından heykel dansı yaptılar. Çok şekerlerdi. Fotoğraflar tam hissi anlatmıyor bu tip görüntülerde. O nedenle filmi izlemenizi öneririm.
Bızdıklar Heykel Dansı from 0kmbizdiklar on Vimeo.
Ardından mekanın iki minik hayvanı (Guinea Pig – Türkçesi ne bilemiyorum) Tarçın ve Biber çocuklar tarafından sevilmek üzere daire içine alındı. Onlar biraz korktular ama bizimkiler onlara hiç zarar vermedi, minik elleriyle sevdiler sadece.
Bu hafta hangi yeni kitaplardan seçmeler yapıp, ne kılığa bürünsem diye düşünüyorum ben.
Size düşen bızdıklarınızı kapıp okuma saatine gelmek, hatta daha da iyisi bızdıklar arkadaşlarını da getirsinler. Hepinizi bekliyoruz 🙂