Category: Kütüphane

Tırtıl Kids’le El Ele
Tırtıl Kids’le El Ele

Tırtıl Kids Kitabevi’ni bilmeyen var mı acaba? Mutlaka vardır ama sanırım bilenler çoğunlukta. Yakın zamana kadar Etiler Mohini içindeydiler. Sonra stratejik bir kararla (bence çok iyi ettiler) İstinye Park’a taşındılar.

Tırtıl Kids özellikle İngilizce kitap seçeneklerinin bolluğuyla hep kendimi kaybetmeme neden oluyor. Herhalde bir kitapçı için en önemli şey raflarının dolu olmasıdır, hem de özenle seçilmiş kitaplarla. (more…)

Aktiviteler ve Çeşit Çeşit Renkler!

Hayatımı renklendiren pek çok şey hareket halindeyken oluyor. Yani mesela seyahat ederken, mesela bir konsere giderken, mesela arkadaşlarla keyifle ve hararetle kaynatırken ve son zamanlarda “0 km. bızdıklar” aktiviteleri düzenlerken. (more…)

Okuyoruz!
Okuyoruz!

İki haftadır okuyoruz. Yani ben okuyorum, bızdıklar hem dinliyor, hem katkıda bulunuyorlar. Nasıl mı? Okunacak kitabı ortaya çıkarttığım an Ela atlıyor hemen: “Bu kitap bende var!!!”

“Gerçekten mi Elacım? Ne güzel.”

“Evet. Bana onu annem almıştı…” (more…)

Okuma Saati Başlıyooooooorrr!!!
Okuma Saati Başlıyooooooorrr!!!

Geçen sene Mart ayında Bebek “Sihirli Sayfalar”da başladığımız “Okuma Saati”ne yaz boyunca ara vermiştik. Okulların açılmasını ve herkesin ilk haftalardaki klasik koşuşturmasının azalmasını bekledik.

Artık vakit geldi 🙂 (more…)

Kitap Seçimi Deyip Geçmeyin
Kitap Seçimi Deyip Geçmeyin

Kendiniz ya da çocuğunuz için nasıl kitap seçersiniz?

İnternetten?

Toplu kitap satan yayınevi temsilcilerinden?

İkinci el pazarlarından?

Çeşitli fuarlardan?

Çocuğunuzun okulunun aracı olduğu firmalardan?

Kitapçılardan? (more…)

Heyecanlar Peşinde Koşarken

Okuma saatlerimiz yeni okul sezonuna kadar son buldu. İçimi kıpır kıpır eden, kalbimin güm güm atmasını sağlayan, benim için haftanın en belirgin günü olan Perşembe okumalarımıza yaz için ara verdik.

Sonbaharda tekrar başlarız diye düşünüyorum – mekânı fazla benimsediğim için Ayşe ile bu konuyu konuşmadım bile… Nasılsa yine kollarını açacak, bizleri bızdıklarla o sihirli kitabevinde ağırlayacak.

Bu keyife ara verirken, yeni bir heyecan var şimdilerde…

0 km. bızdıklar kurulduğundan bu yana ilk dergi tecrübemi okulumun üç ayda bir çıkarttığı “BizLetter”da edindim. Tarsus Amerikan mezunlarını buluşturan bu dergi için yazı yazmanın anlamı büyük. Mezunlara ulaşıyorum, taze öğrencilere ulaşıyorum, onlardan yorumlar alıyorum. Nefis, nefis.

Şimdi ise, Haziran ayı güzelliği “Mini” ile karşımda. “Mini Kids” ve “Mini Pregnancy and Baby”, iki harikulade dergi, tek poşette çıkıyor.

Farkında anne babaların dergisi” diyorlar kendilerine. Yani çocuk sahibi olmanın pembe gülücükler, kahkaha dolu günler, eş dostla çocuklarının etrafta koşuşturduğu pikniklerden ibaret olmadığının “farkında” olan ebeveynler için hazırlanmış bir dergi.  Anne babaların bu güzelliklerin dışında daha pek çok önemli ve bazen çok da keyifli olmayan detayla uğraştığının “farkında” olan bir dergi. Bir çocuğun büyüme aşamasındaki sancılı günlerini de ele almaktan korkmayan bir dergi.

İçten, paylaşımcı, sıcak, rahat,…

İşte bu noktada onlarla çok kaynaşıyorum, yani sadece sevgili İlana için değil, derginin içeriği, yazıları, hedefi, hepsi beni cezbediyor. İlana’yı da çok seviyorum, o ayrı 🙂

Evet, geçen ay sonu kendisinden dergi ile ilgili bilgi ve “Bizim yazarlarımızdan olur musun?” sorusu gelince bir an bile tereddüt etmeden “Tabii ki!” dedim.  Sevgili eşim evlenme teklif ettiğinde bile birkaç saniye daha uzun düşünmüş olabilirim… (Hâlâ takılır bana, hemen cevap vermedim diye 🙂 Oysaki kulaklarıma inanamamış olmanın verdiği anlık duraksamayı yaşıyordum sadece…)

Şaka bir yana, konumuza dönersek, “Mini Kids” yazarlarındanım artık! Çok heyecanlıyım, çok!  İlk yazım Haziran dergisinde çıktı. Dergi her yerde, marketlerin dergi köşesinde, kitapçılarda,… Onun için hemen koşup alın lütfen, orada da buluşmuş olalım sizlerle.

Her zamanki gibi yorumlarınızı, önerilerinizi, konu başlıklarınızı ve hatta yazılarınızı bekliyorum kollarımı açmış. Bu dergi hepimizin dergisi, birlikte hazırlayalım 0 km. bızdıklar köşesini 🙂

Dikkat! Kitap Kurtları Yetişiyor!

Okuma saatlerine ilk başladığımda hayalim etrafımı saran bu minikler gibi daha pek çoklarının başka başka güzel mekanlarda da, başka kitap okuyan anne, baba ya da kitabevi sahiplerinin etrafını sarmasıydı. Yani yayılmasıydı, kanıksanmasıydı.

Çocukların kitapla haşır neşir olması, birbirlerine hediye alırken nasıl oyuncak akıllarına geliyorsa, kitapların da akıllarına gelmesiydi, hatta öncelikli olmasıydı.

Kitap ile ilgili sohbetlerin, çeşitli etkinliklerin artmasıydı.

Kitabın nasıl benim olduysa, yeni yetişmekte olan bızdıkların da hayatında önemli bir yer tutmasına bir miktar da olsa yardımcı olabilmekti.

Sanırım bunu ufak ufak başarmaya başladık Sihirli Sayfalar’da…

Hürriyet‘ten, sevgili Sibel Arna‘nın birkaç hafta önceki yazısı, Parents ve Bebeğim ve Biz dergilerinin Mayıs ayında bize yer vermeleri, bunlara ek olarak çok keyifli iki internet sitesinin (Urban Lulu ve Çocuk Vizyon)  okurlarına bizleri duyurmuş olması, aktivitemizin daha geniş kitlelerce bilinmesini sağladı.

Bunun ötesinde, etrafımdaki bızdıkların her geçen hafta daha da kitapla iç içe olduklarını gözlemliyorum.

Ve çok yakın bir zamanda, çok sevdiğim bir arkadaşım minik oğlunun okulunda olacak doğumgünü kutlamasında kitap okuma fikriyle beni aradı.

Ne kadar güzel değil mi? Giderek artacak, giderek yaygınlaşacak. Çocuk aktivitesi deyince sadece balonlar, animasyon, oyunlar değil, kitap okumak da akla gelecek. Yeni nesiller bizlerden daha da fazla okuyacak.

İleride “Sihirli” Ayşe’nin yaptığı gibi, diğer kitabevleri de mekanlarını okumak isteyenlere düzenli olarak açacaklar hatta kendileri teklif edecekler, organize olacaklar, kitaplar okunacak, kitaplar elden ele dolaşacak…

Minik adımlarla ilerliyoruz.

Pazarlarımız hâlâ sakin ama olsun… Çalışan anneler, yoğun babalar çocuklarıyla kitaplı bir Pazar geçirmek istediklerinde takacaklar bızdıkları kollarına gelecekler.

Bu haftanın babası Tarsus Amerikan Koleji‘nden minik kardeşim Müge‘nin sevgili eşi Hakan Bey‘di.

Kendisine yaptığı harika okumadan dolayı teşekkür ederken, yüzünde keyifli bir tebessüm vardı. “Keşke daha da kalabalık olsa, çok güzel bir şey yapıyorsunuz.” dedi.

Olacak, o da olacak… Pazar günleri çocukları ile Bebek Parkı’na gelen ya da civarda kahvaltı edip yapacak aktivite arayan herkes kitap okuyan birisini dinlemenin çocukları için ne kadar faydalı ve keyifli olduğunu keşfedecek…

Bu konuda sizlerin desteği çok önemli tabii… Yayın bu aktiviteyi yayabildiğiniz kadar. Herkes faydalansın.

Küçük kitap kurtları etrafımızı sarsın 🙂

Babab Kitap Oku!

Diğer yazılardan geçen haftaki “Babalar Okuyor!” günlerimizden görüntüleri sizlerle paylaşamadım.


Geçtiğimiz Pazar günü Antalya’dan özel istek üzerine (!) okumamızı yapan Çağdaş Bey, okumasını başarı ile tamamladıktan sonra kendisini dışarı “soluklanmaya” attı. Ama dönüşünde gaddar Defne onu hemen aktivite masasına yönlendirdi. Yüzümde en şeker ifademle (ne de olsa ilk defa tanışıyoruz, en cici halimde olmalıyım), “Babalar aktiviteye katılıyorlar” dedim. Allahtan hiç tereddüt etmeden Ece’nin yanına gitti de ben de babaların olduğu masayı fotoğraflayabildim.



Bu arada şimdi biz böyle baba da baba dedikçe bızdıklarını getirmek isteyen anneler gelmemezlik etmesinler. Sadece tercihen eşlerini de yanlarında getirsinler ki, baba-çocuk olabilsin bızdıklar. Gerçekten çok hoşlarına gidiyor bir babanın kitap okuması, aktivitede onlarla olmaları. (Bence biz annelerden birazcık sıkılmış olabilirler…)

Çok güzel el kuklaları yaptılar.

Hava çok güzeldi. Eh parka gidelim dedik fakat gerçekten iğne atsak yere düşmeyecek. Çok dayanamadık…

Bir önceki hafta benim Sapanca kaçamak haftamdı. Ama sağolsunlar bana hem okuma ile ilgili hem de aktiviteden resimler geldi.


Görünüşe göre çok keyifli geçmiş. Aktivitede kokarca yapmışlar!!!

Bu hafta anneler günü olduğundan babalar okumayacak, eşleri için bızdıklarla program yapıyor olacaklar. Onları okumayla meşgul etmek istemeyiz. Ancak sonraki Pazar için gönüllüler beklenmekte…

Herkese harika bir Pazar dilerim 🙂

Okuma Saatleri Duyuluyor!
Okuma Saatleri Duyuluyor!

Evet evet çok heyecanlıyım. Okuma saatlerimiz daha geniş kitlelere yayılmaya başladı.

Öncelikle Nisan ayında iki tane çok güzel internet sitesinde yer aldı.

İlki Urban Lulu ve ikincisi Çocuk Vizyon olmak üzere, bu önemli iki site bize yer verdiler. (more…)

Ne Zaman, Nasıl, Neden???

Hayatta elimizi attığımız her şeyin, yapılan her hareketin bir “ilk” hali vardır ya, işte ben bu “ilk”leri çok merak edenlerdenim. Bir şey nasıl ilk ortaya çıkmış, ilk keşifler nasıl olmuş,  bazı hareketlerin ortaya çıkmasındaki neden acaba nedir tarzı sorular kafamı kurcalar. İlkler beni meraklandırır ve o ilki yaşayan kişiler adına heyecanlandırır.

Bu nedenle de arada bu tarz bilgiler içeren kitaplar alırım. Bunlardan biri “The Book of Origins”, Trevor Homer tarafından hazırlanmış, oldukça kapsamlı bir kitap. Bir solukta okunmaz böyle kitaplar, yavaş yavaş, bölüm bölüm okunmalı, hakkı verilmeli. Bizim evdeyse bazen sadece merak ettiklerimizi araştırdığımız referans kitapları olarak okunurlar.

Geçenlerde gelen Hillsider dergisinde  Naz Öke tarafından kaleme alınmış yazıda da çeşitli konuların kökenine inilmiş, nedenleri, nasıl çıktıkları araştırılmış. Ben bunlardan bana en çarpıcı gelenleri seçtim, olduğu gibi sizlerle paylaşmak istedim. Merak edenlere…

NEDEN ZAMK HER YERE YAPIŞIR DA KENDİ ŞİŞESİNİN İÇİNE YAPIŞMAZ?

Bir damla su alıp, açıkta bir yere koyarsak kurur değil mi? Ama aynı damlayı su şişesinde bırakırsak, buharlaşmaz… Zamkın da yapıştırması için, hava ile temasa ve kurumaya ihtiyacı vardır. Eh, hava da bir tüpte ya da şişede bütün miktarı kurutacak kadar yok tabii…

BİRİNE KIZINCA (ORTA) PARMAK GÖSTERMEK DE NEREDEN GELİYOR? NE AYIP!

Yüzyıl savaşları sırasında (1337 ile 1453 arasında, yani aslında 116 yıl sürmüş), İngiltere ve Fransa birbirine karşıymış. Fransızlar İngiliz okçuları ele geçirdiklerinde ve savaşta esir aldıklarında, bir daha yay çekip, ok atamasınlar diye orta parmaklarını keserlermiş. Savaştan önce iki ordu karşı karşıya geldiklerinde, İngiliz okçular, Fransız askerlere orta parmaklarını göstererek, hâlâ ok atabildiklerini ve onları darmadağın edeceklerini ima ederler, sıkıysa gelin kesin diye kışkırtırlarmış. Yavaş yavaş yayılan bu el hareketi,  bizim kültürümüze de girmiş durumda.

DENİZCİ KAZAKLARI NEDEN HEP ÇİZGİLİ OLUR?

Çizgili denizci giysilerinin kaynağı Bretanya (Fransa’nın batı bölgesi). 18.yüzyılda, bu bölgeden İngiltere’ye sarımsak ve soğan satmaya giden denizcilerin giysisi olarak ortaya çıkmış. 70’lerde Deniz Kuvvetleri’nin tercihi olmuş, ardından da bütün denizciler bu örneği izlemiş. 27 mart 1858 tarihli bir resmi belgede Fransız Deniz Kuvvetleri erlerinin giysileri listesinde “lacivert-beyaz çizgili triko”da var. Denizciler bu seçimi, denize düşen adamın daha iyi görünebildiği gerekçesi ile açıklıyorlar.

ISIRGAN OTU NEDEN ISIRIR?

Isırgan otunun sapı ve yaprakları incecik tüylerle kaplıdır. Bu tüylerin kökü formik asit içeren kanalla temastadırç Dolayısıyla cildimiz ısırgan otuna değer değmez yanma duyarız ve bu kaşınmaya dönüşür. Isırgan otu kurumuşsa ısırmaz…

NEDEN RAP’ÇİLER BİR PAÇALARINI YUKARI KALDIRIR DA GEZER?

Bu adet Afro-Amerikalı rap’çilerden çıkmış. Esareti yaşamış halklarının anısına, ayak bileklerindeki zincirleri hatırlatmak için bir paçalarını kaldırmışlar. Aşağıda duran diğer paça ise, esaretten kurtuluşlarının vurguluyor ve bugünkü özgürlüklerini simgeliyor.

NEDEN KADINLAR BİR TÜRLÜ AĞIZLARI KAPALI OLARAK RİMEL SÜREMEZLER?

Tabii ki kadınlar aynanın karşısına güzel olmak için geçiyorlar ama rimel sürerken pek öyle olmuyor… Bu refleks mekanik bir rastlantıdan ibaret. Ağzımızı O şeklinde açınca başka bir refleks tamamen duruyor: göz kırpmak… Eh, bu durumda kadın ya da erkek, kim olursa olsun, rimel sürmek için ağzını açması çok doğal değil mi?

TİYATRODA PİYES BAŞLAMADAN ÖNCE NEDEN ÜÇ VURMA SESİ DUYULUR?

Üç vuruş, piyesin başlayacağına dair seyircinin dikkatini çekmek içindir, özellikle perdeli sahnelerde.
Üç vuruştan birinin kral için, ikincisinin kraliçe, üçüncüsünün de seyirci  için olduğu söylenir.

TREN RAYLARININ ALTINDA NEDEN ÇAKIL TAŞLARI OLUR?

Tren raylarının altındaki çakıllara balast denir. Balast, trenlerin geçişi ile oluşan zorlamanın zemine zarar vermemesini sağlar ve çökmeyi önler. Ayrıca rayları taşıyan traverslerin sağlamca oturmasına da yarar.

DENİZ KABUKLARININ İÇİNDE NEDEN DALGALAR DUYULUR?

Bu ses efekti hava akımı ile ilgili değil. Çünkü deniz  kabuklarının labirentinin tek kapısı var. Ayrıca iç bölümün basıncı dış basınç ile eş… Ha, en kesif sessizlikte bile duyduğumuz nedir o zaman? Dalgaların değil ama kendi kan dolaşımımızın şarkısı…

NEDEN “PARMAĞINLA GÖSTERME ÖYLE, ÇOK AYIP” DENİR?

Bebekler daha konuşmayı doğru dürüst beceremezken istediklerini parmakla gösterince iyi de, neden azıcık büyüyünce birini parmakla göstermek ayıp oluveriyor diye düşünebiliriz. Cevap geçmişten geliyor. Eski zamanlarda işaret parmağını birine doğru yöneltmek, büyücülerin, cadıların kurbanını lanetlemeleri  ile bağdaştırılıyormuş. O zamanlar, olur da büyücü, cadı zannedilirler diye çocuklara bu hareketi yapmamaları öğretilirmiş. Zamanla bu hareket “çirkin”, “ayıp” diye nitelendirilir hale gelmiş.

OLİMPİYAT HALKALARI NEDEN 5 TANEDİR?

Olimpiyat bayrağında beyaz zemin üzerinde 5 değişik renkte halka var. Bu bayrak olimpiyatların evrenselliği ilkesini simgeliyormuş. Hangi ülkenin bayrağına bakarsanız bakın, olimpiyat bayrağındaki unsurlardan en azından bir tanesini buluyoruz, ya halkalardan birinin biçimi ya da rengi ya da en azından beyaz yüzey… Her halkanın bir kıta simgelediği düşüncesi yanlış bir inançmış.

NEDEN EL SIKIŞIRIZ?

Çok eskilerden gelme sembolik bir adet. İki kişi karşılaştığında, silahsız olduklarını ve barışçı nedenlerle yaklaştıklarını belirtmek için el sıkışırlarmış.

NEDEN AT NALI UĞUR GETİRİR Kİ?

Eskiden metal pahalı bir malzemeymiş. Bütün atlar nallı değilmiş, sadece hali vakti yerinde olanlar atlarını nallattırabiliyormuş. Bu yüzden atın ayağından düşen nalı bulan kendini şanslı sayıyormuş. Çünkü demirciye götürüp istediği parça eşyayı yaptırabiliyormuş.

NEDEN KADEH TOKUŞTURURUZ?

Bardakları tokuşturma ortaçağa uzanıyor. O zamanlar herkes zehirlenmekten korkar ve herkesten şüphelenirmiş. Gerçekten de zehirli cinayetlere çok rastlanıyormuş. Bu yüzden feodal efendiler güven sağlayıcı bir adet edinmişler. İçmeden önce her bardağın içindeki sıvıdan biraz diğer bardağa dökerek zehir olmadığını kanıtlıyormuş. Bu hareket sonradan tokuşturmaya dönüşmüş.