Geçen hafta peş peşe mailler gelmeye başladı, önce sevgili Begüm’den, ardından başka yakınlarımdan – “İmkansız(!) Periler…” kitabının satışı ile ilgili olarak.
Belki sizlere de gelmiştir, hatta kitap şu an evinizde okunmuş bitmiştir bile.
Bilmeyenler için baştan başlayayım:
Hepimizin saygıyla andığı, bu ülkede yetişmiş tartışmasız en kıymetli, en üretken insanlardan birisi olan Prof.Dr.Türkan Saylan hakkında, ölümünü takiben bir gazetenin yazdığı, insanın tüylerini ürperten, midesini bulandıran bir yazıya karşı bir protesto ve Sayın Saylan’ın bebeği Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği‘ne yardım amaçlı bir kampanya ile ilgiliydi gelen mail.
Bana düşen kitabı hemen almaktı. Öyle de yaptım. Kitap sadece D&R;’larda satılıyor. (Kitap dağıtımı için sponsor olduklarından olsa gerek.)
Bana düşen ikinci görev de sizlere 0 km.bızdıklar sayesinde bu duyuruyu yapmaktı. Onu da şimdi yapıyorum.
Benim burada üzerinde durmak istediğim, Sayın Saylan’a yapılan saygısızlıktan da öte, ne kadar kıymetli bir çalışma yapıldığından sizleri haberdar etmek aslında.
“İmkansız(!) Periler…” METRO Group liderliğinde okutulan 1,000 kız çocuğunun hikayesini anlatan bir kitap. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Sayın Türkan Saylan’ın yönlendirmesiyle ilk etapta 100 çocuğa destek vermeye başlayan METRO Group, kademeli olarak bu sayıyı 1,000’e çıkartmış.
Bu kitap ise, METRO çalışanlarının bu çocukları ziyaret etmesiyle oluşmuş. İşte o çocukların tek tek hikayesi, resimleri ve yaşadıkları derlenmiş toparlanmış, bizlere sunulmuş. Ben okudukça hem üzüldüm – çocukların bu kadar zor şartlarda yaşamalarına, hem de sevindim – ileri görüşlü, açık fikirli, onları destekleyen aileleri olduğu için.
Kitabın geliri ÇYDD’ne bağışlanacak. Eğer tükenmediyse hemen almanızı tavsiye ederim.
Kitabın arka kapağı da bence çok etkileyiciydi. Sizlerle paylaşmak istiyorum bir fikir vermesi açısından:
Hayat her pencereden farklı gösteriyor kendini bize…
Yeşil, kırmızı, tozpembe ve canlı renkler “imkânı” olanın her zaman yanında.Peki, ya “imkânı” olmayanlar?
Onlar siyah ve beyaz arasında mahkûm bir hayat sürüyorlar…
Yokluklarla ve yoksullukla bezenmiş bir hayatın içinde imkânsız başarılar kazanan Perilerin hikâyesine şahit olacaksınız…
Aslında “imkânsız” denilen duygunun kendi içimizde yarattığımız bir perdeleme olduğunu anlayacaksınız…
Doğanın dengesine inat, zorluklarla mücadele eden ve her birinin ayrı masalsı hikâyesi olan İmkânsız(!) Periler… unuttuğunuz değerleri size tekrar hatırlatacak…
İşte yaşamın gerçek Perileri ve imkânsızı başarmanın hikâyesi…
Category: Başkaları İçin
Şu okul işi beni ve etrafımdaki pek çok anneyi fazlasıyla meşgul ediyor. Yanlış anlaşılmasın, sadece düşüncesi yetiyor fiziksel olarak bir şey yapmamıza hiç gerek yok.
Bizdeki okul sistemi öyle garip bir hal aldı ki, anlayabilene aşk olsun. Kızıma hamile iken, iki kızı olan ve okul konusunda karar vermeye çalışan müdürüme sormuştum, “İlla özel okul şart mı? Devlet okulları hiç mi iyi değil?”
Cevabını hiç unutmam: “Tabii ki içlerinde iyi olanlar var ama sen kendini o garip sistem içinde özel okulları dolaşırken buluyorsun ister istemez. Zamanı gelince göreceksin.”
O zaman daha çok vakit olduğunu düşünmüş ve sadece karar vermek isteyenlere içimden şans dilemiştim. Şimdi de başka hamile anne adayları benim için şans diliyor muhtemelen.
Aslında baktığınızda ilk kafa patlatma işlemi geçen sene oldu çünkü Mayacık 3 yaşına geliyordu ve artık yuvaya gidebilirdi. Gymboree’ye 1 yaşında başlamıştık. Birlikte çok eğlenmiştik. Hem de gerçekten pek çok anlamda, sanat, müzik, jimnastik, sosyal gelişim olarak çok faydasını görmüştük. Derken annesiz yuvaya hazırlık programı ve akabinde yine annesiz yaz okulu ile Maya’nın okul altyapısı oluşmuştu. Ama sırada ne vardı?
Anneler karşılıklı cır cır konuşmaya başladığımız ilk dönem, Gymboree’de annesiz programa çocuklarımız alışırkenki bekleme anlarımıza rastlar. Hangisi daha iyiymiş, lokasyon önemli tabii çocuklar daha çok küçük, ya yabancı dil İngilizce, Almanca, Fransızca, yuvanın devamı var mı yok mu, fiyatlar nasıl, sunduğu imkanlar ne,… Ne çok soru ve işin ilginç tarafı herkesin bir şekilde bir fikri, bir düşüncesi var. Fakat bu fikir ve düşünceler nedense asla serbestçe dolaşamıyor. Mutlaka birini ikna etme çabası içinde. Bir yerde okumuştum: insanların birbirlerine bir şey önermesi aslında kendisi için bir onay alma ve beğenilme dürtüsünden kaynaklanıyormuş. Onun önerdiği doktora gidildiğinde örneğin, hele de mutlu kalınırsa “Ben en iyisini biliyorum” hissi oluşup kişi mutlu oluyormuş. Yani karşısındakine iyilik yapmanın ötesinde kendini bir anlamda mutlu etmek için öneriler veriliyormuş.
Neyse kendimi bu kargaşadan uzak tutacağına inanan (ve çok yanılan) bir anne olarak, seçimimi yapmanın dayanılmaz hafifliğiyle köşemde oturuyor, konuşmaları yüzümde bir tebessümle izliyordum. Soranlara da sadece kararımı söylüyordum. Fakat zaman geçtikçe o kadar fazla araştıran insan gördüm ki, ben de birkaç okula baksam ne zararı olur diye düşünmeye başladım. İşte ilk hata! Bu elinizi uzattığınızda sizi tüm vücut ve benliğinizle içine çeken bir konu. Ucu bucağı yok. Doğru ve yanlış kararlar son derece göreceli.
Veee ben de yemi yutmuş bir vaziyette dolanmaya başladım. Maya sadece 2.5 yaşında ve biz liseleri gezmeye başladık. (Hatta yakın bir arkadaşım “Senin yüzünden ben de bakınmaya başladım!” demişti)
Hayatınızda böyle saçmalık gördünüz mü?
Bunun normali nedir? Tüm okullar belirli bir kalite seviyesi ve üzerindedirler. En yakınınızdaki okula yollarsınız çocuğunuzu, hiç değilse ilköğretimde. Sonra daha iddialı olabilir insan. Çocuk da daha bir ne istediğini bilir, mesleki bilinç yavaş yavaş oluşmaya başlamıştır falan filan. Herşeyin bir zamanı var değil mi? Maalesef… Okul işi dışında.
Ve sonunda ne oldu biliyor musunuz? İlk seçtiğim okula geri döndüm. O kadar dolaşmanın, o kadar kafa karıştırmanın ardından evet ilk seçtiğimiz okuldayız şu an. Ve ne kadar mutluyuz.
Bu senelik…
Neden mi?
Çünkü seneye ne yapacağımıza karar vermeliyiz. Bizim okulumuzda Maya 1 sene daha okuyabilir. Sonra üniversiteye kadar gideceği okulu seçmemiz gerek. Ya da en azından liseye kadarki dönem için şimdiden karar vermemiz gerekiyor.
O kadar çok faktör var ki karar vermede: lokasyon, eğitim kapasitesi, sosyal imkanlar, güvenilirlik, giriş sistemleri (doğumdan itibaren listeye alanlar da var kura ile seçenler de), okuyacağı yabancı dil, öğretilen diğer diller, üniversite başarı sonuçları, çocukların mutluluğu, okulun vakıf mı şahıs mı olduğundan finansal anlamdaki yapısına kadar neler neler. Liste çok uzun.
Ve yine anneler cır cır konuşmaya başladık. Bu sefer ben de konuşuyorum 🙂 Hatta bir kahve için buluştuğumuzda konu dönüp dolaşıp okul işine geldiğinde yan masadaki genç hanımlar da (kendimi de genç grubuna soktum bu arada, heh heh) konumuza iştirak ediyorlar. Çok komik bir hal alıyoruz yine. Ve böyle devam ediyor bu konu.
Sizler okul işinizi ne yaptınız? Bızdığınızın üniversite eğitimine karar vermediniz mi daha?
Category: Faydalı Bilgiler