Bir olayı yorumlamak için farklı çevrelerden çıkmış ya da farklı ülkelerde yetişmiş üç-beş kişiyi bir araya getirin, hepsi birbirinden değişik bir yaklaşımda bulunacaktır.
Gelişmekte olan ülkeler kategorisindeki Türkiye, tartışmaların çok (en azından bir süre öncesine kadar), günlük haberlerin oldukça hareketli ve yoğun olduğu bir ortam sunuyor insana. Hatta haberleri fazla takip ederseniz yorgun düşüp, çoğu zaman da mutsuz olabiliyorsunuz.
Öte yandan daha gelişmiş ülkelere bakıldığında, tartışılan konular ve tartışma düzeyi çok daha farklı. İnsanların olayları irdeleyiş biçimi de değişik.
Ülkeleri bir tarafa bırakıp tek bir toplumdaki gruplaşmalara bakıldığında da aynı olayın ne kadar farklı anlatılabileceğini görüyor insan ve şaşırıyor.
Haydi onu da bırakın, bazen eşler bile yaşanmış bir anı çok farklı aktarabiliyorlar karşılarındakine…
Ya da kardeşler… Aynı anne-babanın yetiştirdiği iki kardeşin hayata bakış açıları da birbirinden oldukça farklı olabiliyor…
Bu konu nedense hep kafama takılır…
Ortada gerçekleşen bir olay vardır ve onu yorumlayan, bu olaydan bir mesaj çıkartan pek çok insan… Her birinin çıkarımı farklıdır. Üstelik çoğu zaman da karşılarındakinin düşünceleri hakkında tartışırlar. Kendi yorumlarını savunurlar.
Çocuklarımızı yetiştirirken onlara ne kadar tarafsız sunabiliyoruz hayatı diye hep düşünüyorum. Yani kendi fikrimizi empoze etmeden, farklı bakış açılarını anlatabiliyor muyuz?
Kendi adıma bu konuda başarılı olduğumu iddia edemeyeceğim.
Günün her dakikası henüz dört yaşındaki kızıma verdiğim bilinçli ya da biliçsiz “mesajlar” onun ilerideki düşünce şeklini etkiliyor daha şimdiden. En basitinden karşısındaki insana saygılı olmasını, başkalarına yardım etmesini, arkadaşlarına vurmanın ya da kötü söz söylemenin yanlış bir davranış olduğunu, bir restorana gidildiğinde etrafta koşmaması gerektiğini, yemeğini bitirmeden masadan kalkılmayacağını söyleyip duruyorum. Söylemenin ötesinde bu mesajların alınıp pratiğe döküldüğünü görene kadar da rahat etmiyorum.
Şu an yaşam şekillerini, hayata bakış açılarını veya değerlerini aykırı, eksik ya da “eski” bulduğum kişiler de çocuklarını aynen benim yaptığım gibi “mesajlarla” büyütüyorlar – kendi bakış açılarını sembolize eden mesajlarla. Neden bazı çocuklar sürekli bağırır veya neden karşısındaki çocuğun elindekini çekip almayı ya da vurmayı alışkanlık haline getirmiştir? Anne-baba belki bunu yapmasını tembihlememiştir (en azından mantıken böyle bir şey olamaz diye düşünüyorum) ancak gerek kendilerinin hayata ve insanlara olan yaklaşımları, gerekse bu tarz hareketler karşısında tepkisiz kalmaları çocuğun buna göre şekillenmesine sebep olmuştur muhtemelen.
Sonra haliyle bu nesiller büyüyüp karşılaştıklarında birbirlerini anlayamıyorlar. Hatta büyümelerine bile gerek yok, daha ufacıkken seçmeye başlıyorlar kendileri gibi olanları… Olmayanlardan ise uzak duruyorlar, dışlıyorlar, alay ediyorlar,…
Peki bunun bir çözümü var mı ki?
Yoksa zaten bugüne kadar hep böyle oldu ve ben bunu çocuk sahibi olduktan sonra mı irdelemeye başladım da bu satırları yazıyorum?
Ben çocuğuma olumlu değerler vermeye, öğretmeye çalışırken, aslında ilerisi için onu çok masum ve dolayısıyla savunmasız mı kılıyorum? Bakış açısını limitliyor muyum?
Birisi ona vurursa ya da kötü bir söz söylerse “Sen de aynısını yap, patlat bir tane!” mi demeliyim?
Şiddete karşı şiddet, kötülüğe karşı kötülük müdür doğrusu?
Peki, tüm bunları yazmanın bir faydası var mı???
…
Sadece düşünüyorum ve paylaşıyorum.
Sizlerin ne düşündüğünü ise çok merak ediyorum…
Category: Çocuklu Olmak
6 Comments