Yağmurlu Bir Pazar Günü Ne Yaparsınız?

Kendinizi dışarı atarsınız!!!

Nasıl yani???

Evet, evet, doğru okudunuz… DI-ŞA-RI!!!

Sakın alışveriş merkezine falan gitmeye kalkmayın hava yağmurlu diye.

Ya da bızdığı ekip sinemaya da gitmeyin.

Spor merkezine adım atmayın.

Dışarı dediğim doğaya bırakın kendinizi.

Şu sizi sürekli mantıklı olmaya iten benliğinizi susturun. “Şşşşt… Konuşma bu sefer. Söz hakkı duyguların… Düşünmek değil, hissetmek istiyorum!”deyin.

Ve o duyguları en güzel hissetme şekli yağmurun altında, şıpır şıpır akan o damlaların altında kendinizi bulmakta.

“Aman hava kötü.”

“Aaaa bu havada dışarıda yürünür mü?” tarzı mantıksal ve sürekli sizi geri çeken o yönünüzü susturun.

Hazırlayın eşyalarınızı, yedek kuru kıyafetleri (ıslanacaksınız başka türlüsü olmaz zaten), toplayın bızdığınızı “Ormana gidiyoruuuzzzz!!!” deyin.

İşte o anda her yer aydınlanacak, adeta güneş çıkmış gibi. Karşınızda ışıl ışıl gözler göreceksiniz. Çünkü çocuklar bu tarz programlara bayılıyorlar.  Dışarıya çıkmak, doğada olmak, yağmurda, karda, çamurda dolaşmak, kirlenmek ve daha çok kirlenmek. Engelleri koyan bizleriz. Onlar dünden razı.

Kimisi Maya gibi saymaya başlayabilir “Anne biliyor musun ormanda aslan vaaaar, kaplan vaaaar, gergedan vaaar,…” “Gergedanlar neden saldırıyor???”,…

“Bu ormanda küçük hayvanlar var ama olsun yine de macera. Haydi gidiyoruz!!!”

Takın peşinize birkaç harika arkadaş, takabiliyorsanız eğer, yoksa kendiniz çekirdek aile gidin, hiç duraksamayın…

Pazar sabahı ormana gideceğiz. Karar verildi. Ben işi ciddiye alıp saatimizi kurdum, kazayla uyuyakalmayalım diye. O kadar gitmeye kilitlenmişim ki  yağan yağmur umurumda değil. Ne olursa olsun gideceğiz ve temiz hava alacağız. O harika ağaçların kokusunu içimize çekeceğiz. Kızımızı biraz zorlayacağız, yürüteceğiz.

Maya’nın en yakın arkadaşları Emir ve Eren bizi yalnız bırakmadı. Şeker anneleri tembellik etmedi, toparladı iki çocuğu peş peşe gittik ormana…

Bahsettiğim Belgrad Ormanı, tahmin etmişsinizdir muhtemelen. Yolda yağmur bayağı kuvvetli yağıyor ama ormanda ağaçlar bizi koruyor.

Üç kafadar el ele tutuştular, başladılar yürümeye. Hem sohbet ediyorlar, hem ilginç buldukları yaprakları topluyorlar, hem rastladıkları tüm ırmak ve su birikintileri hakkında konuşuyorlar. Herkes çok mutlu.

O özlediğim temiz havayı içime çekiyorum derin derin. Daha çok dolsun istiyorum ciğerlerim bu havayla.

O kadar az insan var ki yürüyen…

Kendini spora vermişler koşuyorlar.

Bir tane minik bebek ormana uygun üç tekerlekli pusetinde, üzeri naylon korumayla kaplanmış, baba her yeri çamur olmuş hem puseti itiyor, hem koşuyor,…

Ben onun sergilediği görüntüyü beğeniyorum, alkışlıyorum içimden. O da bizim üç kafadara gülümseyerek bakıyor.

Derken bisikletliler geliyor. Kafalarında kaskları, özel kıyafetleri, patikalardan iniyor çıkıyorlar. Bizimkiler onlara kilitleniyor. Şaşkın şaşkın seyrediyorlar. Onlar da bizimkilere bayılıyor. Her bir bisikletli onların yanına gelince yavaşlıyor şöyle bir eğilip bakıyor,…

Gurur duyuyorum kendimizle. Afferin yahu, kalktık sıcacık evlerimizden çıkarttık kendimizi, bu soğuk ve yağmurlu havada minicik üç çocuğu yürütüyoruz keyifle. Sanki imkansızı başarmış edasıyla omuzlarım dik yürüyorum. Duyan da bir şey yapıyorum sanacak. Ama şehirli insan için bunu yapmak bile zor oldu son zamanlarda. Tembelleştik hepimiz. Her şey zor geliyor. Bir yerden başka yere gitmek, trafik, hava, şu, bu derken bir üçgen içerisinde yaşıyoruz. Özellikle de günlerden Pazar olunca hiçbir yere gitmek istemiyoruz.

Çocuklar bizi çok ama çok şaşırttılar. Yaklaşık 1.5 saat yürüdüler. Vücutlarının üşüme belirtileri göstermesine ve üstlerinin çamur içinde olmasına rağmen, dönüş yolunda hâlâ yorulmadıklarını söylüyorlardı. En büyük şikayetleri bu yürüyüşün “çok kısa” olmasıydı. 4-4.5 yaş arasında üç çocuk, yağmurun altında, 1.5 saat yürüdü ve bu onlara az geldi.

Diyeceğim o ki, bunu daha çok yapmamız lazım. Her hafta vakit ayırmamız lazım.

Yürüyüşümüzün bitiminde sevgili arkadaşım “Size teşekkür ederim. Bu aktivite her şeyden önce ruhuma iyi geldi.” dedi. Evet, ruhumuza iyi geldi. Mantığımızı dinlememiş olmamız ruhumuzu besledi.

Çok minik bir şey ama bize katkısı çoktu.

Siz de ruhunuzun beslenmesini istiyorsanız, kapın miniğinizi çıkın dağlara, ormanlara, olsun yağmur ya da kar. Farketmez. Beslensin ruhunuz…

5 Comments

  1. süpermiş.. hep hayal ederim ama hiç yapmamıştık . yapsaydım ne hissedeceğimi öğrendim. teşekkürler..
    Reply 17 January 2011 at 23:01
    • Defne
      Mutlaka mutlaka yapın. Daha keyifli bir Pazar hatırlamıyorum :) Çok sevgiler :)
      Reply 17 January 2011 at 23:15
  2. bencede yapılabilecek ennnn güzel şeyi yapmışsınız..çocuklarla çamurlara bata çıka kirlenmeyi düşünmeden..en kısa zaman da bizde yapmalıyız..
    Reply 18 January 2011 at 11:03
    • Defne
      Harika olur :) Bizler de başka her türlü "çılgın" program :) önerisine açığız... Yeter ki doğada olsun :)
      Reply 18 January 2011 at 12:17
  3. Begüm Ayangil
    Yağmurlu bir gün ve ankaranın o puslu sabahı... İnsanın yatağından hiç kalkası bile gelmezken öğle vakti kahvemi yudumlarken bu yazıyı okumak "Bundan yazıdan sonra çıkıp yürünür." sözlerini düşündürttü kafamda. (Küçük sakatlık yaşamasaydım bunu şuanda yapar ve yağmuru hissederek yürüdüm :) Çünkü Gerçekten de doğru bunu en en en kısa zamanda yapıcam.) Temiz hava, yağmurun yağması ve yağmurun toprakla birleşmesi sonucu o burna güzel gelen koku, Bürge. Tek başımada olsa bunu yapıcam :)
    Reply 22 February 2011 at 17:56

Leave a comment