Okuma saatlerine ilk başladığımda hayalim etrafımı saran bu minikler gibi daha pek çoklarının başka başka güzel mekanlarda da, başka kitap okuyan anne, baba ya da kitabevi sahiplerinin etrafını sarmasıydı. Yani yayılmasıydı, kanıksanmasıydı.
Çocukların kitapla haşır neşir olması, birbirlerine hediye alırken nasıl oyuncak akıllarına geliyorsa, kitapların da akıllarına gelmesiydi, hatta öncelikli olmasıydı.
Kitap ile ilgili sohbetlerin, çeşitli etkinliklerin artmasıydı.
Kitabın nasıl benim olduysa, yeni yetişmekte olan bızdıkların da hayatında önemli bir yer tutmasına bir miktar da olsa yardımcı olabilmekti.
Sanırım bunu ufak ufak başarmaya başladık Sihirli Sayfalar’da…
Hürriyet‘ten, sevgili Sibel Arna‘nın birkaç hafta önceki yazısı, Parents ve Bebeğim ve Biz dergilerinin Mayıs ayında bize yer vermeleri, bunlara ek olarak çok keyifli iki internet sitesinin (Urban Lulu ve Çocuk Vizyon) okurlarına bizleri duyurmuş olması, aktivitemizin daha geniş kitlelerce bilinmesini sağladı.
Bunun ötesinde, etrafımdaki bızdıkların her geçen hafta daha da kitapla iç içe olduklarını gözlemliyorum.
Ve çok yakın bir zamanda, çok sevdiğim bir arkadaşım minik oğlunun okulunda olacak doğumgünü kutlamasında kitap okuma fikriyle beni aradı.
Ne kadar güzel değil mi? Giderek artacak, giderek yaygınlaşacak. Çocuk aktivitesi deyince sadece balonlar, animasyon, oyunlar değil, kitap okumak da akla gelecek. Yeni nesiller bizlerden daha da fazla okuyacak.
İleride “Sihirli” Ayşe’nin yaptığı gibi, diğer kitabevleri de mekanlarını okumak isteyenlere düzenli olarak açacaklar hatta kendileri teklif edecekler, organize olacaklar, kitaplar okunacak, kitaplar elden ele dolaşacak…
Minik adımlarla ilerliyoruz.
Pazarlarımız hâlâ sakin ama olsun… Çalışan anneler, yoğun babalar çocuklarıyla kitaplı bir Pazar geçirmek istediklerinde takacaklar bızdıkları kollarına gelecekler.
Bu haftanın babası Tarsus Amerikan Koleji‘nden minik kardeşim Müge‘nin sevgili eşi Hakan Bey‘di.
Kendisine yaptığı harika okumadan dolayı teşekkür ederken, yüzünde keyifli bir tebessüm vardı. “Keşke daha da kalabalık olsa, çok güzel bir şey yapıyorsunuz.” dedi.
Olacak, o da olacak… Pazar günleri çocukları ile Bebek Parkı’na gelen ya da civarda kahvaltı edip yapacak aktivite arayan herkes kitap okuyan birisini dinlemenin çocukları için ne kadar faydalı ve keyifli olduğunu keşfedecek…
Bu konuda sizlerin desteği çok önemli tabii… Yayın bu aktiviteyi yayabildiğiniz kadar. Herkes faydalansın.
Çocuklarının okumaktan keyif almadığını iddia eden anneler bence ÇOK ama ÇOK yanılıyorlar. Ortam keyifli olunca, her yer kitap dolunca, kendi yaşıtları kitapların içinde kaybolunca, eh bir de üç beş kitap okuyan komik bir kadın olunca bence çocukların bu işi sevmemesi için bir sebep yok.
Bazı konularda biz anneler ön yargılı oluyoruz, çocuklarımızı etiketliyoruz gibi geliyor. Fırsat verdiğimizde onlar bizi şaşırtabiliyor aslında. Yeter ki denemelerine imkan tanıyalım.
Neyse, lafı uzatmayacağım, bir okuma saatimiz daha gerçekleşti. Bu sefer az kişi falan diye düşünürken, hepsi sözleşmiş gibi aynı saatte gelmesin mi? Ayyy ne sevindim bilemezsiniz. Hayır bir şey değil, bir kişi de olsa aynı keyifle okurum da, takipçiler arttıkça kitap dünyasını keşfeden, keyif alan çoğalıyor diye seviniyorum ben. Mesele burada…
Bu seferki kitaplarımızdan biri cadılıydı : Süpürgede Yer Var mı?
Kostüm yaratıcım Maya Müminoğlu ile birlikte bir cadı şapkası tasarladık bana. Okurken kafama taktım, en çok da ben eğlendim 🙂
Okuma sonrası çocuklar kendi cadılarını yarattılar çeşitli malzemelerden.
Haftaya tekrar buluşmak üzere sözleştik. Önce biraz Bebek Parkı’nda oyun, ardından yemek. Okuma saatlerimiz havalar da güzelleştikçe, ardından yapılabileceklerle daha da zenginleşiyor sanki…
Perşembe yine kafama komik bir şeyler takacağım, beklerim efendim 🙂
Evet, Perşembe okuma saatimizin üçüncüsü gerçekleşti. O kadar keyifliydi ki. Bu sefer de başarı ile dört kitabı tamamlayabildik.
Maya benim ön hazırlık durumuma iyice alıştı. Okunmak üzere seçilmiş kitaplar, bir iki gün önce eve geliyor. Deneme tahtam Maya. Yatağımıza kurulup açıyoruz kitapları. Bir de normalde yatmadan iki kitap okurken, okuma günü öncesi dört bazen beş kitabı dinlemesi gerekiyor. Hiç şikayetçi değil bu durumdan tabii.
Bakıyorum yan gözle okurken, acaba içlerinde sıkıldığı olacak mı diye. Şimdiye kadar hiç olmadı. Yalnız bu provaların sonunda büyük sorun yaşıyoruz. “Anne şunu, şunu bir de şunu alalım bu sefer.” diye taleplerde bulunuyor. “Şunu,şunu ve şunu” yerine “Şunu” da anlaşmaya çalışıyorum ben de…
Fakat bana yardımcı olduğu için de pek bir gururlu. Herkesten önce o gün neler okunacağını biliyor diye de pek havalı 🙂
Üçüncü okumamızla artık yavaş yavaş kimlerin gelebileceğini tahmin edebiliyorum. Müthiş bir keyif. Gözlerindeki ışıltıdan ne kadar isteyerek geldikleri belli.
Ama arada sürpriz yüzler, tanımadıklarım da oluyor, o da ayrı bir heyecan. “Kim bu bızdıklar? Nereden duydular acaba?” diye düşünmeden edemiyorum yüzüme yayılan gülümsemeyi toparlayamayarak…
Bir de Maya’nın okulundan gelen arkadaşları beni okulda gördüklerinde “Bugün okuma var mı?” diye sormaya başladılar mesela. Yani okuma saatini hevesle bekliyorlar. (Yipppuuuuuuuuuuuuuuuuuu!!!)
Ne kadar iyi bir şey yaptığımızı onların yüzüne bakınca daha iyi görüyorum.
Üşenmeyip bızdıklarını Sihirli Sayfalar’a taşıyan (ya da gönderen) annelere de bir defa da buradan teşekkür etmek istiyorum.
Perşembe günü okuduğumuz kitaplardan biri Russel ve Kayıp Hazine idi. Okuma saatinin ardından Ayşe miniklere birer Russel yaptırdı hem de kitap ayracı şeklinde. Çok güzel oldu, hepsi de gayet başarıyla yaptılar.
Aaaa hepsi derken aslında hata yaptım. Minik bir kitap kurdu aktivite yerine kitap okumaya devam etmeyi seçti. İşte aşağıda kanıtım 🙂
Ooooh ne keyif!
Kızıcık okuma sonrası bir yerlerde yemek yemeye fazla alıştı. Bir de bazen ben yetmiyorum, illa arkadaş istiyor kendine. Neyse bu sefer Ekin’i kandırdık da, o da annesi ile bize katıldı. Minikler pek bir sosyalleştiler.
Bu Perşembe cici kitaplarımız, keyifli aktivitemiz ile Sihirli Sayfalar’dayız. Hepinizi bekliyoruz 🙂