Birbirlerine aşık olmuşlardır. Bir süredir de birlikte vakit geçiriyor, seyahatlere gidiyorlardır. Her ikisi de 30’larındadır. (more…)
Evet sonunda korktuğum başıma geldi arkadaşlar! Yavaş yavaş yitirdiğimi hissettiğim hafızam tamamiyle beni terk etti. Bu elektromanyetik alanlar (Nikken ürünleri kullanınız… dınnn dınnn reklamlar), kirli hava, sentetikler, hormonlu gıdalar, hızlı yaşam falan derken ben de tamamiyle hafızamı kaybettim.
…
Ha ne diyordum ?
Evet hafıza kaybı… Nasıl mı anladım? Kızım sağolsun.
Vallahi çocuk dediğiniz şey pek bir faydalı. Adeta doğal bir check-up imkanı sunuyor size. Neleri neleri kaybettiğinizi keşfediyorsunuz. Kafayı zaten yemiştim ama hafızam daha bir süre benimle kalır diye düşünüyordum. Eh, bakmış ki bu hatunda pek bir eğlenceli taraf kalmadı, memleketin hali zaten kötü bana eyvallah demiş ve gitmiş, bir elveda bile demeden.
Sadece hafıza mı demiştim? Kızımın tabiri ile “görme organımı” da yitirmiş bulunuyorum sevgili dostlar. Evet, evet… Halbuki daha yeni göz kontrolünden “hafif derece astigmat” teşhisiyle çıkmış lay lay lom dolanıyordum.
Tüm bu keşifler geçen gün Maya sayesinde oldu. Bir baktım kendi kendine konuşuyor. Ne diyor acep diye kulağı kabarttım – annelerin tek kulakları neden diğerinden daha uzundur sorusunun cevabını da bu şekilde vermiş oluyorum – aaaa çocuk biriyle konuşuyor. Hem de gayet mantıklı, “karşılıklı” oyun falan kurdular. Sonra Maya onu azarladı. “Olmaz öyle şey! Şöyle yapacaksın, bak bi daha gösteriyorum, öfff çok sıkılıyorum” dedi.
Derken ayağa kalktı, içeri gitti konuşa konuşa. Beni hiç tınmadan, görmeden (yoksa anlık bir görünmez kadın durumu mu oldu diye de düşünmedim değil) içeri odasına gitti. Hummalı bir çalışma ve hareket, bir sohbet bir sohbet…
Benimle değil, o kişiyle.
Sonra bana geldi. “Anneee Maya’ya söyler misin pijamasını giysin.”
Önce sevindim tabii yaşasın kızım beni görebiliyor diye.
Sonra, “Ne dedin Mayacım?” diye sordum. Sesini karşısında sağır biri varmış gibi yükselterek az önce söylediğini tekrar etti.
“Peki canım sen kimsin?”
“Ben senin oğlunum!”
“Aaa öyle miiiii?” (Eyvah çocuğum garip şeyler söylemeye başladı…)
“Peki bu oğlumun adı ne?”
“Gofret!” (Bu arada Gofret Maya’nın IKEA’dan aldığımız sevgili köpeğinin ismi. Neden benim oğluma bir köpeğin ismini uygun bulduğunu bilemiyorum)
“Haa Gofretcim Maya şimdi nerede?”
“İçeride ama benim söylediğimi yapmıyor. Lütfen sen onunla konuş anne.”
Bu konuşma böyle sürüp gider. Çok baymayayım sizleri.
Oğlum Gofret yaklaşık 2-3 haftadır bizimle. Kendisi zaman zaman yaramazlık yapıp, kızım Maya’yı kızdırır. Ama bazen de Maya Gofret’i bıktırır. Sonuçta olaya benim müdahale etmem gerekir. Bazen Maya, bazen Gofret banyo yapmak istemez, oyunu bozar, etrafı dağıtır, akşam geç yatmak ister. İki yaramazla işim zor anlayacağınız.
Çocukların hayali arkadaşları olur derlerdi. Bizimkinde yok diye düşünürken galiba bize de hayali bir oğul geldi. Maya ona kardeşim diye hitap etmediği için ben de kızıma duyduğum saygıdan ötürü sadece “hayali oğlum” diyorum. Bu hayali durumlar çocukların hayal gücünün ne kadar geniş olduğunun bir göstergesiymiş. Başka bir şey anlaşılmasın…
Şimdi bu yazıyı okuyan aile büyükleri, “Hah, bak biz size kaç zamandır söylüyorduk artık ikinci çocuk zamanı diye. İşte şimdi Maya’da söylüyor. Çocuk kardeş istiyor tabii, geç bile kaldınız. Defnecim zaten senin yaşında…” falan demesinler lütfen.
Her şeyin bir zamanı var. Bu zaman hazır olma zamanı – nasıl hazır olunuyorsa…
Ama önemli değil bizim zaten bir kızımız bir de oğlumuz var. Maya yalan söyleyecek değil ya…