Tag: aile olmak

Özel?

Özel kelimesinin sözlük anlamını bilir misiniz? Şöyle geçiyor:
1.Yalnız bir kişiye, bir şeye ait veya ilişkin olan. 2.Bir kişiyi ilgilendiren veya kişiye ait olan, hususi

Peki siz özel hayatınızı gerçekten koruyabiliyor musunuz?

Ben bazen korumakta çok zorlandığımı görüyorum. Kendim paylaşmak istediğim durumlar hariç, özellikle evlendikten sonra sosyal anlamda kişilerin evlerde olup bitenlerle fazlasıyla ilgilendiğini farkettim.

Herkes yaptığı yorumlar ya da sorduğu sorular hakkında o kadar rahat ki, farkında olmadan ben de aynı hatayı yapacağım diye çok korkuyorum!

Evet, bu özellikle evlendikten sonra artıyor. Nedenini tam anlayamadım ancak işin içine çocuk girdiği için olsa gerek, iş toplumu ilgilendirir bir hâl alıyor.

Kimse sizi sokakta durdurup, “İşe başlayalı bir sene oldu. Ne zaman terfi edeceksiniz?” diye sorma ihtiyacı duymaz ama sizin bir senedir evli olduğunuzu duyan kişiler hemen “Bebek ne zaman?” demekten çekinmezler.

Herkes bir bebeğin yeni bir aileye katacağı güzelliklerden bahseder durur. Ailelerin çocukları için genelde en büyük hayali, özene bezene yetiştirdikleri yavrularının kendilerine uygun bir eş bulup evlenmesi ve tez zamanda bir bebek dünyaya getirmesidir. Toplum da büyük bir aile olsa gerek ki, alakalı alakasız herkes özel sandığınız hayatınızla ilgili yorum yapma hakkını kendinde görür.

Herkeste bir telaş, bir acele. Evlendik ya, e hadi bakalım bu kadar rahat gezip tozmak, saltanat sürmek yeter. Niyet ne zaman? İlk gariplik burada aslında. Bu kadar özel bir konunun neden hiç çekinilmeden dile getirildiğini hâlâ çözebilmiş değilim.

Her ağzını açanı püskürtme metodları geliştirirsiniz en nihayetinde, eğer bizim gibi “özel” kelimesinin ne demek olduğunu biliyorsanız. Bazen de kişiler tam tersine her adımı anons ediyorlar. “Düşünüyoruz” ile başlayıp “Denemeye başladık” ile devam eden cümleleri sık sık duyuyorum. Bence mahsuru yok, eğer onlar için yoksa. Yeter ki benden aynı şeffaflığı beklemesinler. (Aslında belki de sistemle mücadele etmektense teslim olmak en hayırlısı, onlar doğrusunu yapıyorlar belli ki.)

Derken siz de doğanın gereklerini yerine getirip hamile kalırsanız, eşinizle önemli bir karar arifesine geldiniz demektir.

Kimi kişi hamile olduğunu öğrendiği an üç haftalık bebeğini herkese duyurmayı seçer. Eğer bizim gibi, “Aman dur bakalım kalıcı mı gidici mi? Şu üç ayı atlatalım da öyle söyleyelim” diye tedbirli davranmayı seçiyorsanız, vay halinize. Bir kere saklamak çok zor. Herkes zaten gözünüzün içine bakıyor “Ne zaman, ne zaman..” diye. E bir de alkol almamaya başlıyorsanız, çeşitli bahaneler uydurmak lazım. Her buluştuğunuzda mideniz bozuk olamaz ya. Ya da sık sık uykunuzun gelmesi, bazı kokuların durduk yere sizi rahatsız etmeye başlaması. Hepsine uygun bir açıklama lazım. Yani müthiş bir yaratıcılık istiyor bu iş. Yaaa kolay mı sandınız?

Neyse bu badireyi atlatıp, ilk üç ayın sonuna başarı ile geldiyseniz, bu sefer gerekli duyuruları yaparken size kızanlar olacaktır, haberiniz olsun. “Aaa üç ay da beklenir miymiş. Onlar ilk ayın sonunda söylemişlermiş. Neymiş efendim bu böyle saklamak…” Tek kelime söyleyeceğim, anlayacaksınız ne demek istediğimi: ÖZEL!


Bu kaosu da atlattıktan sonra hamilelik döneminin kalanı var önünüzde. Herkes bir yorum yapar, karnınızın görüntüsünden, kilo durumunuza kadar. “Senin karnın biraz sivri, kesin erkek (yoksa kız mıydı) olacak.” Ya da “Yüzün şişmeye başladı. Bu kız olacak. Kızlar annenin güzelliğini çalarlar.” (Yani çirkinleştim öyle mi?)

İşe devam edecek misiniz? Verdiğiniz cevaba göre bir yorum alırsınız mutlaka.

“İşe devam edeceğim, evi bir şekilde ayarlarım nasılsa.” deseniz, “Sen tabii şimdi anlamıyorsun bir bebeğin sana nasıl bir sorumluluk getireceğini…” tarzında bir yorum gelir.

Ya da “İşi bırakıp bebeğimin tadını çıkaracağım” diye cevaplarsanız bu soruyu, o zaman da “Ama bu kadar emek verdiğin kariyerini kesip atacak mısın? Bizim zamanımızda böyle yardımcı falan yoktu ama şimdi öyle mi…” diye cevap gelir.

Geçenlerde yeni tanıştığım bir hanım ne iş yaptığımı sorduğunda, az biraz eksiklenerek geçmişte yaptıklarımı sıralama ihtiyacı duydum önce. Yani “Ben eskiden harika bir iş kadınıydım aslında, şimdi böyle olduğuma bakmayın” demek istiyorum kendimce, nedense. Sonra da Maya’nın doğumunu takiben, daha part time bir şeyler yaptığımı, evden çalıştığımı anlattım. Kendi de aslında zamanında benim gibi bir seçim yapmış olmasına rağmen, dudaklarını büzüp, “Ama ben çocuğum 3 yaşına geldiğinde çalışma hayatına geri döndüm. Her kadının mutlaka yaptığı işe geri dönmesi lazım!” tarzında bir cevap yapıştırarak, kendini benden daha farklı bir seviyeye oturtmanın hazzını duydu.

Eskiden olsa bu tarz yorumlara kafa patlatırdım. Şimdiyse ne yaptığımı, niye yaptığımı, hedeflerimi net görebildiğim için olsa gerek, kafa sallayıp geçiştiriyorum.

Yorumların dışında bir de hamile olduğunuzda hiç tanımadığınız insanlar karnınıza dokunmaya başlarlar. Bu da enteresan bir yaklaşım değil mi? Parkta dolaşırken, karşıdan gelen bir adamın karnını okşama ihtiyacı hiç duyar mısınız? Ama bir kişi hamile olunca onun karnı herkese açık oluyor sanki.


Doğum anına kadar pek çok kişi kendi zorlu ve sizi endişelendirebilecek hikayelerini paylaşırlar uzun uzun. Kimse sizin o an bunları dinlemek istemediğinizi düşünmez nedense. Askerlik hikayeleri gibidir aslında hamilelik ve doğum hikayeleri. Anlatırken biraz biraz da eklenir üzerine, daha da duygusal anlamda yoğun olsun, anlatımı daha keyifli olsun (anlatan için) diye.

Gündelik yaşamınız sorgulanır, ne yiyorsunuz, hareket ediyor musunuz? Az mı hareket ediyorsunuz, çok mu? Tatlı istiyorsanız kız, ekşi ya da tuzlu istiyorsanız erkek doğacaktır kesin. Ultrasonla bakmaya ne gerek var?

Yanlış anlamayın, yakın çevrenizle bunları bir sohbet ortamında konuşmak farklı, sorguya çekilirmişçesine hakkınızda konuşuluyor olması daha farklı.

Doğumu takiben, evde bebeğinize bakım şekliniz yeni bir tartışma konusudur. Emziriyor musunuz? Emzirmiyor musunuz? Çok sevdiğim bir aile büyüğümüz bizi ziyarete geldiğinde Mayacık kısa sürelerde sık sık acıktığı için, sürekli emziriyordum. Bir, üç, beş derken hem bana acıdığı için, hem de görüntü sinirine dokunduğu iç
in olsa gerek, “Eee yeter yahu. Yedi bitirdi kızı!” diye Maya’ya kızmıştı 🙂

Bebeğinizi kucakta tutmanın yanlış olduğuna gönülden inanan bir grup, sizi esefle kınar, çocuğu “kucağa alıştırdığınız” için.

Öte yandan hayatınızda ilk defa tanıştığınız bir kişi, o esnada bebeğiniz çok ağladığı için hemen teşhisi koyar: bu bebek kolik.

Ya hijyen? Bebeğinizi korumak için gelen gidenden ellerini yıkamalarını isteseniz alınabilirler diye artık kıvranır durursunuz. Önceden planlar yapar, nasıl söylesek de alınmasalar diye çeşitli senaryolar geliştirirsiniz.

Yeni bir anne olarak zaten yeterince endişe ve bilinmez yaşayan biriyseniz, sadece ve sadece olumlu cümleler duyma ihtiyacınız ve sizin zamanlamanıza uyulma arzunuz başkaları tarafından algılanılamayabilinir. Artık özel diye bir şey kalmamıştır. Artık bir bebek vardır ve o bebeğin iyiliği için, herkes kendi uygun gördüğü sistemi empoze etmeye kararlıdır. Onlar da size böyle yardım ediyorlar, neden kızıyorsunuz ki?

Ağrılarınızdan dolayı pijama giyip dolaşsanız, hemen toparlanmanız önerilir. Ne o öyle salkım saçak dolaşmak insanın kendi(!) evinde. Hemen toparlanıp sokaklara atsanız kendinizi, bu sefer de fazla rahat olmaktan dolayı eleştiri toplayabilirsiniz. Zor yani.

Kilo vermeniz, yedikleriniz, içtikleriniz hepsi birer tartışma konusu artık.

Sokakta gördüğünüz, tanımadığınız insanlar bile uzaktan bir yorum yapar: “Şapkasını takın bebeğin. Hava bulutlu ama yine de güneş yakıyor” ya da “Çok rüzgar var. Arabanın önünü kapatsanız…”

Sizin bebeğiniz adeta onların da bebeği.

Bildiğim kadarı ile Afrika kabilelerinden çıkış yapmış ve bu durumu gayet iyi özetleyen bir deyiş var: It takes a whole village to raise a child!

Çocuğun doğduğu an, özel hayatın bitişi demektir sevgili dostlar 🙂