“Nefes alabilmek” başlıklı yazımda bahsetmiştim: Maya babası ile baş başa tatil yapmak istiyordu. Bu konuda çok da ısrarcıydı. Babasını gördüğü her an, onu elinden tutup buzdolabımızın üzerindeki takvimden ne zaman seyahatin gerçekleşeceğini göstermesini istiyordu.
Israrlara dayanamayan baba, işyerinden gelen tüm itirazlara rağmen işinden iki gün izin aldı ve muhteşem ikili baş başa yola çıktılar.
Tabii bu yolculuk öncesi son dakika karar alındığı için (hiç bana göre değil ama eşim spontane programları pek bir sever), Abant mı olsun Kartepe mi sorusuna hızla karar vermek gerekti. Zira sömestr tatili olduğu için her yer dolu idi. Neyse zar zor Abant’ta yer bulundu da bizimkilerin yolculuk rotası belirlenmiş oldu.
Kar yağıyor, hava soğuk. Bizim bızdığın pek öyle kalın ekipmanı yok. Tabii iş anneye düştü. Hemen bir çift kar botu alındı (babaanne olaya destek verip kar botlarını hediye etti – yaşşşaaa babaye), akabinde kot pantalonla donma ihtimali olan yavrumuzun huzuru için kar kıyafetleri kayaktan anlamayan annesi tarafından aranmaya başlandı.
Bir kez daha kayağın ne kadar pahalı bir spor dalı olduğunu, bunun ötesinde ne kadar fazla detayı olduğunu görmüş kaymamaya tekrar karar vermiş bulunuyorum. Bizim bızdıklar için bir kere tek pantalon satılmıyor nedense. Genelde 6 yaş üzeri tek pantalon vardı benim baktığım yerlerde. Size satış elemanları mont + tulum gösteriyorlar. Fiyatlar uçmuşşşşş… Çocuğumun Abant’ta dışarıda donmadan vakit geçirmesini istediğim için yutkunup en hesaplıcasından bir takım aldım.
Neyse, akşamın bir vakti hala rezervasyon kontrol edip (her zaman acaba daha iyi bir yer bulur muyuz düşüncesiyle kıvranıyoruz), eşya toplamaya çalışıyoruz ki sabah vakit kaybı olmasın. Kızımız öyle heyecanlı ki, benimle müthiş bir uyum içerisinde ne istersem istediğim parçadan, hatta ne olur ne olmaz diye fazlasıyla getiriyor.
“Mayacım bu kadar çorap yeter canım. Yok yok bu kazak fazla oldu. Sadece iki gün nasılsa, iki kazak yeter”
Bu arada herkese babasıyla 10 gün tatil yapacağını söylüyor. Bunu duyan arkadaşımız Selin, Maya’ya dönüp “Annen (sensiz) ne yapacak?” demiş. Maya gayet rahat ve umursamaz bir şekilde “Ne isterse onu yapacak!” diye cevabı yapıştırmış. Zamane çocuğu ne olacak… Her şeyi bilmen lazım mı… Benim de güzel planlarım var elbette, iki gün sadece benim 🙂
Neyse valizi hazırlandı. Üzerine baba eşyalarını koyacak. Bu arada kızıcık hummalı bir şekilde ekstra eşya hazırlıyor: oyunlar, bir takım kopmuş kağıtlar, birkaç araba,… Hepsini itinayla seçtiği kocaman naylon torbanın içine koyuyor.
“Mayacım bunlar da mı gidecek?” diyorum yüzümde hafif bir gülümseme – çaktırmamak lazım olayın komikliğini ve onun bu hallerine güldüğümü.
“Evet, bunlar bana lazım” diyor.
Belki sabaha vazgeçer diye üstelemiyorum. Eskiden olsa hemen unuturdu, büyüdükçe unutmuyor bunlar. Gün geçtikçe bizim hafızalar yok olurken, onlarınki giderek daha kuvvetleniyor.
Akşam zar zor uyuyor bızdık.
Sabah erkenden ayakta! Çok heyecanlı. Kahvaltı bile edemiyor. Geç kaldık, geç kaldık… En çok söylediği cümle bu. Çok gülüyorum çok.
Neyse kahvaltılar ediliyor, eşyalar arabaya yükleniyor. Arkalarından su dökücem, elimde Maya’nın Ben10 bardağı. Mengü gözlerimde hüzün işareti arıyor. “Niye gözlerin doldu?” diyor muzip bir ifadeyle.
“Yoo gözlerim falan dolmadı ki” diyorum.
Oysa garip hisler içerisindeyim, hem çok mutluyum iki gün onlar mutlu ben mutlu diye, hem de bir endişe, yoldan korkuyorum. Ailenin “control freak” diye adlandırılan, aslında son derece mantıklı detaylara dikkat eden annesi olarak, kontrolümün dışında ay pardon yani benden uzakta olacakları için az biraz huzursuzum.
“Sakın telefonlarına yolda cevap verme, dikkatin dağılıyor” diye kocamı uyarıyorum. O da bana nazlanıyor “Kızını merak ediyorsun di mi? Niye ben işe giderken böyle uyarılarda bulunmuyorsun bakalım?!”
Neyse sonunda iki kafadar yola çıkıyorlar, ben de arkalarından Ben10 bardağımla su döküyorum.
Gözler hafif ıslak “Allah ayırmasın” gibi normalde telaffuz etmeyeceğim bir cümle çıkıyor ağzımdan. Sonra hemen yapmam gereken işler listemle hızlı bir program yaparak koşturmaya başlıyorum.
Seyahat çok güzel geçmiş. Yalnız Maya daha köprüye gelmeden, “Geldik mi?” diye sormaya başlamış. İlk gün kar yokmuş Abant’ta fakat ertesi gün bol kar olunca bütün günü dışarıda aktivitelerle geçirmişler. Atların çektiği kızağa binmeden, dev kardan adam yapmaya kadar pek çok keyifli an yaşanmış.
İlk gün beni aradıklarında, otelde 5:00 çayındalardı baba kız.
Ertesi akşam eve gelebildiklerinde saat 10:00’du, yollar karlı olduğu için. 5.5 saat arabada olan iki insana göre gayet keyifli görünüyorlardı. Kızıcık eve gelir gelmez, nazını yapmaya başladı, kucağımdan inmedi.
Keyifli bir tatilden sonra en güzeli insanın sıcacık evine ve anne kucağına dönmesi olsa gerek 🙂
Buradan tüm babalara duyuru: kocam herkese öneriyor böyle bir tatil. En önemlisi de cır cır konuşan eşinden “nefes almış” oluyormuş 🙂
Konuk yazar olup kendi ağzından bu minik kaçamağı yazmasını istedim. Belki bir gün…