Tag: çocuk doğurma

Çocuk mu? Neden?

Neden Çocuk Sahibi Oluruz ?

Böyle bir soruya cevap vermek herhalde oldukça zor, en azından benim için… Eskiden çocuklardan uzak duran, onlarla iletişim kuramayan bir insan olarak, benim neden çocuk doğurduğum meçhul aslında ama iyi ki de doğurmuşum. Şimdi pek bir mutluyum.

Fakat henüz bu mutluluk mertebesine erişememiş anne adayları için aslında bu soru son derece kafa kurcalayıcı ve karıştırıcı olabiliyor. Etrafımda bunu kendine ve sonra da dönüp biz çocuklulara soran, bu olguyu kurcalayan arkadaşlarım var. Haksız sayılmazlar. Ben de nedenini niçinini düşünmeden, evliliğimizin 3. yılında “Eh artık eskisi kadar geceleri uzun saatler dışarı çıkmıyoruz, bayağı da bir seyahat ettik, eninde sonunda çocuğumuz olacak, ben de 20’li yaşlarımda değilim, bari yapalım artık” tarzı son derece romantik (!) bir düşünce şekli ile hamile kaldığım için, onları çok iyi anlıyorum. Garipsemiyorum tereddüt edenleri.

Öte yandan onları şöyle bir sarsıp aslında neler kaçırdıklarını da hissettirmek istemiyor değilim. Hani çocuk yerine kedi ya da köpekleri ile ömürlerini geçirmeyi tercih edenler var ya, ne kadar hayvan sevgim sonsuz olsa da (hatta bazen insanlardan daha çok sevdiğim olmuştur – özellikle de köpekleri), bir çocuğun insana kattıkları bambaşka. Bunu da maalesef yaşamadan bir kişinin anlaması çok zor.

Peki, neden doğuruyoruz, eğer neye benzediğini bilmiyorsak?

Birincisi tabii ki sosyal olgular. Bence doğal insan yapısından ve üreme dürtüsünden de öte insanlar için sosyal olgular öncelikli.

Nasıl çocuğumuz arkadaşında olan bir oyuncağın aynısını istiyorsa ve kendisinde olan onlarca oyuncak, bu elinde olmayandan daha kıymetli geliyorsa, bence bizler de etrafımızda çocuk sahibi olanlara özeniyoruz. Ya da en azından onlarda oluyorsa bizde de olması gerekiyormuş gibi düşünüyoruz. Aksi takdirde bir eksiklik oluyor.

Öte yandan yine sosyal durumla ilgili olarak, eğer arkadaş grubumuzun çoğu çocuk çoluğa karıştıysa, konuşulan konular, gidilen mekanlar, seçilen aktiviteler bile değişiyor. Bir süre sonra kendimizi grubun dışında kalmış gibi hissetmemiz çok normal.

Aslında aynısı tersi için de geçerli – bazen de çocuklu olmak grup dışında kalmaya neden oluyor. Benim birkaç kız grubumdan bir tanesi ile, ben bekârken çok zaman geçirirken, ben evlenip, diğer üç kız hâlâ bekârlıklarına devam edince görüşmelerimiz seyrekleşmeye başlamıştı.

Bir kere benim için onlarla oturup erkekleri çekiştirmek ve “erkek milletinin” ne kadar kötü ya da eksik olduklarını konuşmak önemsizdi çünkü çok sevdiğim ve saydığım bir eşim olmuştu.

Onlar için de ben sıkıcı olmuştum bir miktar, çünkü yeni aşk maceralarım yoktu, hayatım belirli bir düzende akıp gidiyordu. Onlar akıllarına estiğinde akşamları buluşabiliyorlardı. Benimse eşim ve bir sorumluluğum vardı. Daha programlı yaşıyordum artık.

Derken bir de Maya olunca tam koptuk. Ben iyice sıkıcı geldim onlara. Eh, ilk sene bebek ve emzirme yaşamımı özetliyordu zaten. Hâlâ aradığını bulamamış, “özgür” olarak takılan bayanlar için benim hiçbir çekici tarafım kalmamıştı.

Benimse arkadaş çevrem farklı yönde gelişmeye başlamıştı. Benim durumumda olan annelerle pek çok paylaşımlarım olmaya başlamıştı. Bebeklerimizi birlikte gezdirmekten, onlar uyurken bir kahve kaçamağı yapmaya kadar artık farklı bir kulvardaydım.
Evet, insanın arkadaşlıkları bazen dönemsel olabiliyor. Ne yapalım bazen öyle olması gerekiyor…

Nerede kalmıştık? Neden çocuk sahibi oluruz?

Bazen yukarıdaki dışta kalma hikayesi insanların çabuk karar alıp hamile kalmalarına neden olabiliyor tabii. Bir laf var ya “If you can’t beat them, join them!”, biraz acımasız ama bence burada kullanılabilir. Gruba katılmak bazen daha kolay olabiliyor.

Bir başka doğurma nedeni, ailelerin çocukluktan bu yana verdiği mesaj. Hayatta en önemli şeyin insanın sağlıklı bebeklere sahip olması ve onlarla bir ailenin kuruluyor olması. Hatta bazı kişileri duyarsınız “İkinci çocuktan sonra aile olduğumuzu hissettim” diye, yani teki bile yetmiyor aile olabilmek için, ikilemek gerekiyor tarzı mesajlar her daim etrafımızda.

Çocukların evcilik tarzı oyunlarında her zaman bir anne, bir baba ve bir çocuk vardır. Çocuksuz evcilik oynayanını ben görmedim. Normal gelen budur çünkü.

Çocuksuz hayatı “seçen” kişiler en azından bizim toplumda oldukça az. O yüzden de aslında müthiş bir eleştri silsilesi içerisinde buluyorlar kendilerini sanırım. İlk defa tanıştığınız evli bir çifte soracağınız sorulardan biri “Çocuğunuz var mı?” dır. Bu doğalıdır çünkü, eninde sonunda herkes çocuk yapar. Yapmayanın fiziksel bir problemi olması beklenir. Bunun bir seçim olması pek sık rastlamadığımız bir durumdur. Rastladığımızda da inanmak istemeyiz aslında. Nedenini anlamaya çalışırız. Hür irade ile bir karar verilmiş ama acaba neden? Maddi durumdan mı? Geçmişte ailede bir sıkıntı mı yaşanmış? Belki de fiziksel yetersizlik var da söylemek istemiyorlar… tarzı soru ve düşünceler birbirini kovalar.

Bir de şu bahsi geçen (benim çok da hissetmediğim) kadınların doğum içgüdüsü, ihtiyacı. Belirli bir yaşa gelince saat alarmı gibi “çocuk zamanı… çocuk zamanı” diye öten bir guguk kuşundan bahsedilir…

Bunların hepsinden farklı olarak, gençlik yıllarından beri çocukları çok seven kişiler vardır. Başkalarının çocuğuyla vakit geçirmekten hoşlanır, büyüklerdense çocuklar daha zevk verir onlara. Bazıları çocuk sahibi olabilmek için evleneceklerini bile söylerler. Bu kişilerin bir, iki değil, daha fazla çocuk yapmayı hak ettiklerini düşünüyorum, bu kadar hayatlarının mutluluk merkezi çocuksa eğer.

Ben burada “Neden çocuk sahibi oluruz?” sorusuna karşı aklıma gelen mantıklı cevaplara yer vermek istedim, bana çok ilginç bir konu geldiği için. Eminim konusunda uzman psikolog ve sosyologların çok daha fazla teorik açıklamaları vardır ama ben biraz daha pratikte ne oluyor da harekete geçiyoruzu merak ettim aslında.

Doğum bence muhteşem bir şey, gerçekten iki insanın aşkından (öyle olduğunu varsayıyorum…) başlayıp, bu aşk sayesinde bir kadının vücudunda bir başka insanın oluşması, büyümesi ve dünyaya gelmesi, bundan sonra da hayatınızın vazgeçilmez bir parçası olması ve o minicik bebeğe duyulan tarifsiz hislerin oluşması inanılmaz, yaşanmadan boyutu tahmin edilemez bir duygu silsilesi.

Benim merakım işin daha da önceki aşamasında, karara giden yolda. Kararı alış nedenlerimiz, içimizden geçenler, aklımızdakiler, düşünceler. Ne dersiniz bu yazıyı bir fikir alışverişi noktasında sonlandırsam, devamını siz getirseniz? Sadece hislerin, düşüncelerin uçuşması için, nokta koymasam bu seferlik? Beyleri işin içine katsam, hani bayanların hormonal durumları falan desek de, beyler neden ve nasıl bu karara varabiliyorlar? Akıntıya mı kapılıyorlar yoksa onlarda da bir guguk kuşu kararın oluşmasını sağlıyor?

Hadi sıra sizde… Nokta koymuyorum