Sansürün Doğrusu Olur mu?!

Daha doğmadan sorular başlar da, doğunca katlanır adeta…

Emzirdin, emzirmedin. Emzirdinse ne kadar emzirdin?

Ek mamaya geçti mi?

Bezi bıraktı mı?

Ne giydirdin? Pamuklu mu, bambudan yapılanı mı?

Ya yatağı nasıl olmalı? Yatak yanına astığın o şirin nesneler acaba tehlike yaratıyor mu?

Diş çıkarırken şu boynuna as denilen kolyeler sanki tehlikeli gibi. Ne dersin?

Sorular, sorular, sorular… Ve özellikle ilk defa anne olanlar için bir panik hâli.

“Ya yanlış bir şey yaparsam?”

Bu durum kitap seçimlerinde de kendini gösteriyor. Haklı olarak titizleniyoruz hepimiz. En başta ben olmak üzere! Kızıma bebekliğinden itibaren okutacağım her bir kitap için saatlerce kitabevinde vakit geçirdiğimi bilirim.

İnternetten almak mı? Yok canım, önce ben ellemeliyim, ben okumalıyım, ben çevirmeliyim o sayfaları.

Neden? Çünkü hikâyesi ve/veya görsellerini uygun bulmayabilirim bızdığım için.

Hep bir koruma içgüdüsüyle yaklaşıyoruz hâliyle. Belirli bir yaşa kadar da öyle olmalı diye düşünüyorum. (Zamanı gelince güvenmek ve serbest bırakmak kaydıyla)

Ebeveynlerle sohbet ettiğimiz veya internet üzerinden haberleştiğimiz anlarda sıkça sorulan soru, “Çocuğum için kitap seçerken nelere dikkat etmem lazım?” Bu çok güzel bir soru. Bu soruyu soran anne veya baba işin sorumluluğunu da üstlenmiş durumda.

“BEN çocuğum için seçeceğim. Ama nelere dikkat edeyim?” diyor.

Şu ara etrafta içeriği son derece rahatsızlık veren, şahsen yanına bile yaklaşmayacağım bazı kitapların (ki bunların bir kısmı zaten satıştan kaldırılmış – nedense eski haberler yeniymiş gibi karşımıza çıkıyor sosyal medyada) yayınlanmasını engelleyici bir KONTROL MEKANİZMASINDAN bahsediliyor.  Yani bir nevi sansür. Bir takım merciler diyecek ki, “Bu kitap sakıncalı. YAYINLANMASIN!” Tak! Kalkacak kitap.

Peki acaba o kurum/şahıs herkesi temsil edebilir mi? Fikir ayrılıklarının varlığına, farklı görüşlerin birbirine saygı duymasına, kendi seçimini yapabilmeye ne oldu? Tek tip (ve o kurumun uygun gördüğü) yayıncılığa mı gidilecek?

Çok detaylı bir konu bu sevgili okurlar. Aman dikkat!

Ben boşuna mı her kitabı elimden geçiriyorum?! Tabii ki uygun görmediklerimi elemek için. Eh ben buna vakit ayırıyorsam, sizler de ayırırsınız. Değil mi?

Aşağıda çocuk kitabı yazarları denilince ilk akla gelen kişilerden olan, senelerini çocuk yazınına adamış sevgili FATİH ERDOĞAN’ın bir yazısı var. Sizlerle paylaşmak istedim.

Lütfen okuyun, okutun…

books

 

AMAN HA! “YEMEYİN!”

Bakın, çocuklarımız var ve onlara gücümüz yettiğince her şeyin sağlıklısını sunmak isteriz. Yiyeceğin, giyeceğin, yaşadıkları mekânların, oynadıkları parkların, okullarının, öğretmenlerinin… Hepsini nitelikli olmasını isteriz.

Kitaplarının da…

Onlara sunulan kitapların da nitelikli olmasını, onlara duygusal veya ruhsal herhangi bir zarar vermemesini isteriz.

Nitelikli kitapların çocuklarımıza sunulabilmesi için de ilk gereken, çocuklara yazan YAZARLARIN nitelikli ve özenli kitaplar yazmasıdır. İkinci görev YAYIMCILARINdır. Yayımcıların görevi yayımlayacakları kitapları doğru seçmektir. Üçüncü görev ise bizlerindir. Yani ANNE BABALARIN, öğretmenlerin, kütüphanecilerin, yani çocuğa kitabı sunan biz yetişkinlerindir. Bizler çocuğa kitapları önerirken, onlara okurken, onlarla birlikte okurken, onların özgürce kitap seçme haklarını kullanmalarına yardımcı olurken, yaş grupları, ilgileri, duygusal ve bilişsel gelişme seviyelerini dikkate alarak yönlendirebiliriz.

Bunu en iyi BİZ yapabiliriz. Çünkü çocuğumuzu en iyi biz tanırız.

Kendine “uzman” diyen birilerinin kendi kariyerlerini medya üzerinden beslemek için kalkıştıkları içeriksiz, düşüncesiz (sanki kitapları denetleme fikri bunca yıl kimsenin aklına gelmemiş de ilk kez o düşünmüş!) ve ucuz kampanyalara çocuklarımızı “zararlı” yayınlardan koruyacağımızı sanarak destek vermek yerine, kitapçıda biraz daha fazla zaman geçirip okuyacağı kitabın seçimini çocuğumuzla birlikte yapabiliriz. Bu bize de çok şey katar.

Biz çocuk yazarları psikologları ve pedagogları (nitelikli olanlarını) severiz ve yazarken sık sık da onlara danışırız. Yazdığımız kitabın konusuna bağlı olarak marangozlara da danıştığımız olur, gemi kaptanlarına da. Mesela siz de çocuğunuza kitap seçerken uzman yardımı alabilirsiniz. Diyelim çocuğunuz köpekten çok korkuyordur da kahramanı köpek olan bir kitap acaba uygun olur mu diye danışabilirsiniz. Bu başka bir şeydir.

Kötü örnekler her alanda vardır. Ama tepki alır ya da ilgi görmez ve yok olur gider. Kötü bir ayakkabı aldığınızda “Ayakkabıları üretilmeden önce ortopedistler denetlesin!” diyor musunuz? Bu, kitap gibi bir fikir ürününe göre çok daha mümkünken bile, demiyorsunuz. O ayakkabıyı almaktan vazgeçiyorsunuz. O firma da ya batıyor ya da üretimini düzeltiyor. En doğru DENETİM budur.

Bunun dışındaki ön denetim mekanizmaları, yani uzmanlar, kurullar filan, düpedüz sansürdür. Beklenen etkinin tersini yapar. Sizi o pek istediğiniz “steril” kitaplara götürmez. O kurulun/uzmanın zihniyeti neyse çocuğunuza artık sadece o kitapları sunmak zorunda kalırsınız. Alakart biter, tabldot gelir. Menüdeki çok sayıda yemek arasından özgürce seçim yapmak biter, tek tip yemeğe boyun eğmek gelir. “YERSEN…” derler. Özgür seçim hakkınızı bugün KENDİ İMZALARINIZLA yok ettiğiniz için de, çaresiz, SUNULANI yemek zorunda kalırsınız…

Leave a comment