Günlerden Perşembe. Defne sabah uyandığında içi kıpır kıpırdır. Acaba neden diye yarı uykulu hatırlamaya çalışır. Tabii ya, bugün 11 Mart Perşembe. Yataktan fırlar, üstelik bir dediğini iki etmediği Haluk Saçaklı‘nın verdiği “güne merhaba” egzersizlerini bile yapmadan (olacak şey değil!)
Aslında hâlâ üzerinde bir önceki gecenin sersemliği vardır. Nedeni ise yanında yatan kişi de gizlidir…
İsmi mi?
Maya! (Ne sanmıştınız acaba??!!)
Mayacık korkunç bir rüya görmüş ve direkt kendini annesi ve babasının yanına atmıştı. Üç kişinin sıkıştığı bir yatakta nasıl uyunabilirse işte o kadarlık bir uyku. Üstelik yatağa gelince Maya öyle hemen uyumaya niyetli değil. Her türlü komikliği yapıyor tam tersine. Burnunu annesinin burnuna sürtmekten, bacaklarını yatay bir şekilde yine annesinin üzerine atmaya, kıkırdamaktan, gümbür gümbür sesiyle çeşitli yorumlar yapamaya kadar pek bir aktif sabaha karşı saatlerde. İşin enteresan tarafı annesi de dayanamıyor onun bu hallerine, o da başlıyor kıkırdamaya, kızıcığını yumuşturmaya. Sıcacık fırından çıkmış ekmek gibi Mayacık. Tam yemelik.
Neyse böyle hareketli bir gecenin ardından, yine de o heyecan sayesinde hemen yataktan kalkabildi, 40’ına merdiven dayamış “genç” anne 🙂
Maya okula, anne işlerine. Bunlardan biri Sihirli Sayfalar‘a uğrayıp, okunacak kitapları bir defa daha gözden geçirmek, son detayları konuşmak. (Eskiden organizasyoncuydum ya, dayanamam, işim gücüm detaydır benim.)
İşte heyecanın nedenini anladınız değil mi?
DÜN KİTAP OKUMA SAATİMİZİN İLKİ GERÇEKLEŞTİ!
(Biraz romanımsı bir açılış yapayım dedim ama artık normal anlatımımıza dönebiliriz sevgili dostlar)
Çocukları bilmem ama bende bir heyecan bir heyecan. Arkadaşlar benimle dalga geçiyorlar. Ama ben bu işi çok ciddiye alıyorum, bir de ön ayak olmuşum, müthiş bir sorumluluk hissiyle bayılmak üzereyim.
Kaç kişi gelecek acaba? 20 kişi falan olursa zor olabilir, dikkat dağılabilir. Birbirlerini iterler çekerler falan… Ayyyy.
Ya az olursa? 1-2 kişi falan… O da çok az olur ama olsun başlangıç için iyidir.
Sonunda Maya’yı okuldan alıyorum. Sevgili arkadaşı Yasemin ile el ele, hep birlikte Sihirli Sayfalar’a geliyoruz. Daha kapıya ulaşma aşamasındayken Mert’in çığlığını duyuyorum içeriden “MAYAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA!!!”
Maya’da bir çığlık atıp koşar adımlarla basamakları iniyor. Gören de aylardır birbirini görmemiş iki arkadaş buluştu sanacak. Az önce okul bahçesindelerdi. Ama okul dışında bir mekanda buluşmuş olmanın getirdiği heyecan var sanki.
O an endişelerim, kafamdaki vıdı vıdılar bitiyor ve sonraki anların tadını çıkartmaya başlıyorum.
Pıtı pıtı gelmeye başlıyorlar, anneleri ile bızdıklar. Nasıl şekerler, nasıl heyecanlılar. Çoğu birbirini tanıdığı için sohbet ediyor, kitapları karıştırıyorlar. Tabii ki annelerinden kitap ya da beğendikleri başka şeyleri almalarını istiyorlar. Yani anneler dün bayağı hafiflediler yaptıkları alışverişle yanılmıyorsam :))
Saat tam 16:30’da başladık, 10 tane minik dinleyici ile. Kendimize ait bir köşeye geçtik, etrafımız kitap dolu rengârenk. Önce Elmer ve Kelebek. Ardından Prenses Lilliperi. Bu kitabı okurken kafama Maya’nın prenses tacını taktım, çocuklara enteresanlık olsun diye.
Takar takmaz kızım kocaman sesiyle: “NERDEN BULDUN O TACI?” dedi hesap sorarcasına. Cevabı biliyor zaten… Bende en minik sesim ve sempatik halimle “Mayacım senin tacın ya bu” dedim ki iş uzamasın…
Bebek Koala Anaokulunda ve Kütüphanedeki Aslan diğer kitaplarımızdı. Kütüphanedeki Aslan’da çocuklardan yardım istedim, ben öyle aslan gibi kuvvetli kükreyemiyorum. Bana nasıl yardım ettiler anlatamam. Hepsi aynı anda aslan olup, tam da gerekli yerde bir kükrediler ki, dışarıdan geçenler bile duymuştur 🙂
Şunu belirtmeden geçemeyeceğim: bızdıkların hepsi inanılmaz olgundu. Belki çoğu böyle bir aktiviteye ilk defa katılıyordu. Fakat kitap okunurken sessizlik olması gerektiğini çok iyi biliyorlardı. Kimse kimseyle itişmedi. Birbirlerini hiç rahatsız etmeden dinlediler, arada yorum yaptılar, arada istekte bulundular – bir dahaki okuma gününe ne okumam gerektiği konusunda öneriler getirdiler. Büyüklere örneklerdi, gerçekten.
Okurken onların değişen yüz ifadelerine bayılıyorum. Korkunç birşey okuyorsam, gözler faltaşı gibi açılıyor; üzülen Prenses Lilliperi’yi dinlerken ise neredeyse ağlayacaklar. Lilliperi güzel elbisesine kavuştuğunda ise hepsinin yüzü gülüyor.
Daha saatlerce okuyabilirim ama yarım saat onlara bol bol yetti.
Okumayı takiben Sihirli Sayfalar’ın sahibi Ayşe, onlara Elmer’lı bir boyama aktivitesi hazırlamıştı. Masaya geçildi ve hep birlikte boyamalarını yaptılar.
Ardından herkes evlere dağıldı. Biz küçük bir grup yandaki Kırıntı‘ya geçip, erken bir akşam yemeği yedik keyifle. Kırıntı gerçekten servis olarak çok başarılı. Ve çocukları da çok mutlu eden bir mekan (tabii dolayısıyla bizleri.)
Şimdi hedef bir de haftasonu, muhtemelen Pazar öğlen, okuma başlatmak. Bu konuda Ayşe’nin güzel bir fikri var: Pazar okumalarını babalar yapsın, anneler de biraz nefes alsın diyor. Gönüllü baba aranıyorrrrrrrrrrrrrrrr… Hadi bakalım 🙂
Haftaya Perşembe saat 16:30’da biz yine Sihirli Sayfalar’dayız. Bekleriz efendim 🙂
3 Comments
Gerçekten...Gerçekten...
Böyle etkinlikleri uygar ülkelerde gördükce imrenirim, içimi çeker bir gün bizde de olacak diye kendimi teselli ederim. Böylesi bir etkinliğe Barnes and Noble'da rastlamıştım sonra da Disney'de...Nasıl da hoşuma gitmişti. Ama işte...artık bizde de anneler işe el koyuyor ve böyle güzelliklere imza atıyor.
Bütün kalbimle kutlarım Defneciğim.
Bella'nın arkadaşı