Nefesinizin Sesini Duyuyor musunuz?

Hayat her zaman toz pembe değil. Hatta sanki çoğu zaman öyle değil. Bulanık, karmaşık, bazen karanlık, şimşeklerin çaktığı, duygu iniş çıkışlarının bir fırtına içerisinde bizi oradan oraya savurduğu anlar oluyor.

Ama işte nihayetinde neyi hatırlamak, neyi paylaşmak, neye öncelik vermek istiyoruz? 

Ben olumlu enerjiye belki de biraz safça inanan, olumsuzu kendi içimde çiğneyip yok etmeye çalışan biriyim.
O nedenle benim pek yakındığımı görmezsiniz. Sosyal medya paylaşımlarım ise bir şikayet duvarını andırmaz. Çünkü bence özelliği olan, işe yarayan, başkalarını da gülümsetecek anların paylaşımı daha anlamlı. Hem sonra kötü anılarını, tecrübelerini tekrar ve tekrar kim hatırlamak ister…

Bu benim tercihim.

Olumlu enerjiyi yüceltmemdeki sebep belki de daha kolay kabullenebildiğimdendir. Belki de olumsuzluğu aktarmayı zayıflık olarak nitelendirdiğim içindir. Veya, “Tek mutsuz ben miyim bu hayatta?! Herkesin ne dertleri var… Şimdi bir benimki eksik tepelerinde,” yaklaşımımdır.

Son dönemlerde her şey üzerime üzerime gelince, etrafımı pek çok densiz insan sarınca, “İmdat!” diye bağıramadığım ve yine kendi kendime “olumlu” enerji ile bunu atlatabileceğimi düşündüğüm bir noktada sesimi kaybettim.

Vücudum beynime karşı gelmişti sanırım. Veya beynim bu sefer kendisine verilen komutu almamaya karar vermişti. Devrelerde bir aksaklık olduğu kesin de… Neyin ne olduğunu çözdüğüm zaman haber veririm artık.

Neyse doktora koştum tabii. Konuşamamak ve ben… Mümkün değil aynı odada barınamayız!

Doktorum ses tellerinde bir iltihaplanma belirlese de biraz kafası karışmıştı. O değil, bu değil, ilaçlık hiç değil.

“Bol bol buhar yapın. İki gün hiç konuşmayın.”

“Eee başka?”

“Şimdilik bu kadar.”

Halbuki ben şöyle anlık bir çözüm peşindeydim. Hemen olsun ve normal hayatıma döneyim.

Talimatlar net olunca, uygulamaktan başka çare kalmamıştı. Kaynattım suyu. Kafamda havlu. Derin derin nefes alıp vermeye başladım. Bir yandan da saatimi ayarladım, kontrol edeceğim kaç dakika oldu diye. Doktorum, “Aslında günde 10’ar dakikalık 5-6 tur iyi gelir ama siz 10 dakika dayanamazsınız, ben 3 dakikaya da razıyım,” demişti. Yerimde duramama hâlim kendini belirgin şekilde ortaya koyuyordu anlaşılan.

Neyse, nefes alıp vermeye başladım derin derin. Önce hızlı olan nefesim zaman içerisinde yavaşladı. Sakinleştiğimi hissettim o buharda. Yanımda telefonum yok, kapım kapalı, sessiz bir ortamdayım ve tek duyduğum kendi nefes alışım, verişim.

Nasıl iyi geldi bana anlatamam. Buharın gücü kaybolmaya başladığında kafamı kaldırdım ve bir baktım ki 7 dakika olmuş. Doktorun esas istediği 10 dakikayı tutturamasamda, öngördüğünü aşmış olmanın gururuyla gülümsedim.

İşin en ilginç tarafı nedir biliyor musunuz? Bu olay olmadan sadece birkaç gün önce bana çok önceden yollanmış ama elimdekileri bitirmeden okuyamayacağım için bekletmek durumunda kaldığım sevgili Anıl Altaş Brug’un “Benimle Nefes Al” kitabını okumaya başlamıştım. Kitabın pek çok noktasında yazar beni frenledi. Şöyle diyor Altaş Brug:

Gözlerinizi kapayın.
Sakin ve derin bir nefes verin benimle birlikte!
Zihninizi biraz olsun rahatlatmaya çalışın.
Nöronlarınızın elastikiyetini arttıralım birlikte…
Önyargılarınızdan uzaklaşmak için kendinize zaman verin.
Hiç acelemiz yok. Gerçekten… Sonra okumaya devam!

Hayatın kaosuna bir dur demek için sesimin kısılması gerekmiyordu tabii ki. Ama nefesimi dinleyebilmem için gerekliydi belki de…

“Benimle Nefes Al” ile aynı zamana gelmiş olması ne ilginç bir tesadüf….

Öyleyse Defne şimdi buharına gider…

Bol nefesli günler.

2 Comments

  1. Anil Altas Brug
    Gecmisler olsun, nefesiniz sifaniz olsun. Bazen ara verip nefeslenmeye ihtiyacimiz var gercekten. Ozellikle de herkesin hizli olmamizi soyledigi teknoloji caginda. Yurekten sevgiler, Almanya’dan selamlar?✨✨?
    Reply 24 December 2018 at 21:06
    • Kesinlikle! Vücudumuz bize ne yapmamız gerektiğini söylüyor ama dinliyor muyuz meçhul. Kucak dolusu sevgiler :)
      Reply 25 December 2018 at 13:41

Leave a comment