Senenin son “0 km.Kültür” yazısında, sevgili kültür elçimiz Mine Küçük, “Devin Şarkısı” isimli kitabı, yazarı Raife Polat‘ın anlatımıyla bizlerle tanıştırıyor.
Keyifli okumalar ve bol kitaplı günler dilerim 🙂
Müzik ve edebiyat yazılarıyla sevilen Raife Polat’ın ilk çocuk romanı “Devin Şarkısı” Günışığı Kitaplığı’ndan çıktı. Bu ilk romanda, ormanın derinliklerinde yaşayan iki dev; İgıl ve Bigıl’ın, Enzo, Neli ve Kaya adlı üç arkadaşla yollarının çakışmasını ve yaşamlarının değişmesini anlatıyor yazar. İgıl ve Enzo’nun müzik tutkusu, devleri insanların arasına karıştıracak kadar güçlü, ancak öngöremedikleri durumlar işleri biraz karıştırıyor. Raife Polat ile ‘müziğe bir selam’ dediği kitabını konuştuk…
Devin Şarkısı ilk kitabın. Nasıl doğdu, anlatır mısın?
1990’larda Milliyet’te müzik yazıları yazıyordum. Milliyet Sanat’a bir 23 Nisan sayısı hazırlamıştık ve çocuklara yönelik müzik üretimini araştırmak da bana düşmüştü. Bu alanın Türkiye’de çok sığ olduğunu keşfetmiştim böylece. Yıllar geçtikçe, farklı projelerde bu konuyu ele aldığımızda değişen hiçbir şey olmadığını gördüm. Röportaj yaptığım müzisyenlere de soruyordum neden çocuk için müzik yapılmadığını, ama tatmin edici bir yanıt alamıyordum. Büyük bir boşluk vardı bu alanda. Devin Şarkısı bu boşluktan doğdu. Sadece çocuklar için yapılmış bir albüm hayaliyle yazdım kitabı. Müzisyen olmadığım için bunu ben yapamazdım, ama onlara müziği anlatabilirdim. Ve bu anlatı bir müzisyeni harekete geçirebilirdi. Buna aracı olabilirdim kitabımla.
Kitabın sonunda okuyucuya devin şarkılarının peşine düşmesi öneriliyor. O halde müzikler de geliyor mu ardından?
Biraz daha zaman var. Ama umuyorum hayalim gerçek olacak ve kitabı okuyanlar müziklerini de dinleyebilecekler.
Bir çocuk kitabı Devin Şarkısı, ama her yaş okuyucuya hitap edebilir aslında. Evrensel bir hikayesi var çünkü. Müziğe tutkun bir devin hayalinin gerçekleşmesini anlatıyor gibi görünse de, doğa-kent ilişkisi, müzik endüstrisine dair ayrıntılar, şöhret olma meselesi ve hatta bir kadınla bir erkeğin aşkı, birbirlerine vazgeçilmez bağları var romanda. Bütün bunlar nasıl oldu da bir ‘çocuk kitabı’nda yer alabildi?
Neden yer alamasın? Ben yetişkinlerin çocuk kitabı algılarının çocuklarınkinden farklı olduğunu düşünüyorum. ‘Çocuk kitabı işte’ şeklinde bir küçümseme var yetişkinlerde. Ne anlattığını, nasıl anlattığını bilmeden. Yeri geldikçe söylediğim ve söylemekten vazgeçmeyeceğim bir şey var; büyükler arada sırada çocuk kitapları okusunlar lütfen. Küçümsedikleri o dünyanın kendilerine çok şey katabildiğini görüp hayrete düşecekler çünkü. Çocuklar yaşamı ailelerinden ve okuldan olduğundan belki de daha fazla filmlerden, kitaplardan öğreniyorlar. Biz korumacı olmaktan bir türlü vazgeçemiyoruz çünkü. Çocuk edebiyatının olmazsa olmazı hayal gücü, eğlenceli bir anlatım/dil belki. Ancak çocuk kitapları yaşama ne kadar yaklaşıyorsa o kadar cazibesi artıyor bence. Buradan salt gerçekçi olması anlaşılmasın. Gerçeküstü, fantastik ya da absürd bir kurgu da yaşama yaklaşabilir elbette. Önemli olan basit bir fikir bile olsa onu nasıl anlattığın değil mi sonuçta? Tıpkı yetişkin için edebiyatta olduğu gibi…
Biraz da kitabın resimlerinden söz edelim istersen… Sadi Güran’ın resimlerinden…
Kitabın resimleri benim için karakterlerimin yaşam bulmuş hâliydi. O nedenle kimin, nasıl çizeceği, yorumlayacağı çok önemliydi. Hikayemin bu çizimlerle tamamlanacağını biliyordum. Dolayısıyla Günışığı Kitaplığı ile yollarımız birleştiğinde, ilüstratörün netleşme süreci en az kitabın yayına hazırlanma süreci kadar heyecan vericiydi. Hayalimdeki isim Sadi Güran’dı. Bir şeyi çok isteyince oluyor galiba 🙂 Sadi’nin çizeceğini öğrendiğimde sevinçten havalara uçtum. Bence olağanüstü bir iş çıkarttı. Resimlere baktıkça gülümsüyor ve mutlu hissediyorum kendimi.
Category: 0 km.Kültür, Kütüphane
No Comments