Koşu Bandındaki Hayat

Geçenlerde kızıcık ile gayet felsefi bir konu hakkında tartışıyorduk: Bir insanın beynini tamamiyle boşaltması mümkün müdür?

Yani beş dakika için bile olsa, hiçbir şey düşünmeden öylesine kalakalma hâlini istemli bir şekilde yapabilir miyiz?

Sizce hangimiz bunun yapılabileceğini iddia ediyordu?

Tabii ki genç olanımız 🙂

Ben ısrarla kızıma yaptıklarına beş dakika mola verse bile, bu sefer de ‘bir şey düşünmemeyi’ düşüneceğini söylüyordum. O ise bunu başarabildiğini, daha önce denediğini ve gerçekten hiçbir şey düşünmeyebildiğini söylüyordu.

Bunun olamayacağını anlatırken, birden söylediklerimin farkına vardım. Ne kadar yanlış bir şey yaptığımı, kendine herhangi bir kısıtlama koymayan bir çocuğun o açık fikirli hâlini, kendi at gözlüklerimle sınırlamaya çalıştığımı gördüm.

Hızlı bir şekilde, onun bunu başarıyor olmasının ne kadar güzel bir şey, kendi için ne kadar faydalı olduğunu, benim istesemde beynimi boşaltmayı beceremediğimi söyleyerek, daha önceki iddialarımdan çark ettim.

Yaşanan bu konuşma, iki tarafın farklı yaklaşımları ve benim konuyla ilgili ‘sınırlı’ bakış açım beni çok düşündürdü. Rahatsız oldum. Kendimden rahatsız oldum.

Ve bir ‘neden’ aramaya başladım. Zaten her konuya yaklaşımım böyle oluyor benim. ‘Neden’i bulursam, ana kaynaktan çözerim işi gibi geliyor. Böylesini anlıyorum çünkü. Grilerden, bulanıklıktan hoşlanmıyorum. Bulanıklıkla uğraşacak vaktim de yok zaten!

Bu arayış esnasında neyi fark ettim biliyor musunuz? Sürekli kendimi zorlama, limitlerimi yırtılana kadar sündürme peşindeyim sanki. Kendime ayıracağım her anın bir işe yaraması gerekiyor.

Kitap mı okuyorum? Mutlaka bana faydası dokunmalı, bir şey öğretmeli.

Yazı mı yazıyorum? İçeriği mutlaka dolu dolu olmalı. Konu iyice araştırılmalı, yanlış bilgi aktarılmamalı.

Bir arkadaşımla mı buluşacağım? Buluşmadan araya acaba ne iş sıkıştırabilirim? Buluştuğumdaysa, aklımın gerisinde ‘ona nasıl faydam dokunabilir’ düşüncesi. Oldu da benden bir şey mi istedi? 24 saat içerisinde bunu gerçekleştirmezsem rahat edemiyorum.

Gelen maillere zamanında cevap veremediğim zaman, davet edildiğim organizasyonlara tüm istememe rağmen katılamadığımda, sanki dünyadaki en büyük suçu işlemişim, ‘evrenin en tembeli’ ödülünü hak etmişim gibi hissetmeme ne demeli?

Verdiğim sözler ve yapılacak işler için kendime hiç bir toleransım yok. Yapılacaklar listem hiç bir zaman boş olmuyor. Sanki tepeden işler yağıyor ve hepsinin hemen yapılması gerekiyor.

sandclock

Her adımıma bir şey sıkıştırmaya çalışıyorum. Yarım saat elime kahvemi alıp anlamsızca etrafa bakmaya çalışsam da beynim durmuyor. Şunu yapmam lazım, bunu aramam lazım, kaç zamandır ses çıkmadı inşallah iyidir, unuttuğum bir şey var mı acaba?,… Tüm bu düşünceler beni o kadar rahatsız ediyor ki, o yarım saatlik kahve molamdan hızlı şekilde kalkıp, koşmaya başlıyorum.

Halbuki kızımın ‘yapabildiğini söylediği gibi’ (hâlâ tam ikna olmuş değilim…), ben de kafamı boşaltabilsem, bunu deneme hakkını kendimde görsem, belki nefes alabileceğim.

Şu an birisi beni koşu bandına bağlamış tam gaz koşturuyor gibi hissediyorum. Nefeslerim sık ve kısa.

Sally Brampton (gazeteci, yazar), “The art of wasting time” (Vakit öldürme sanatı) başlıklı yazısında benzer bir durumdan söz ediyor. Bu konuda görüştüğü terapisti ona ödev vermiş: öğleden sonra sinemaya gitmek! Yazar, bunu sadece “ödev” olduğu için gönül rahatlığıyla yapabilmiş 🙂

Anlayın hâlimizi…

Ama biliyorum ki sizler de koşturma içerisindesiniz ve uzun yazıları okuyacak vaktiniz yok…

O yüzden bu düşüncelerle sizi başbaşa bırakıp kaçıyorum…

4 Comments

  1. Tuğba
    Defne'cim anlattığın konu kesinlikle sadece sana has değil. Biz kadınlara ait bir özellik ki bir koltuğa on karpuz sığdırıyoruz. Sağlıklı mı tabi ki tartışılır:)
    Reply 22 October 2014 at 10:25
  2. Gülseren
    Ah Defne hanım, Ne kadar da güzel yazmışsınız. Aynı şeyi ben sürekli eşime ve arkadaşlarıma söyler dururum. 24 saat bana yetmiyor derim hep. Sürekli birşeylere yetişmeye çalışmak ve sürekli birilerini düşünmek çok yorucu. Aslında kendimize kötülük yapıyoruz. Yetişmeyeceğini düşündüğümüz şeyi zamanında yapsak bile o ana kadar kendimizi öyle bir maratona sokuyoruz ki... Bazen kendimi başkalarının omurgası olarak görüyorum. Sanki bana birşey olsa herşey o haliyle kalacak :) aslında bir keresinde hiçbirşeyi düşünmemeyi ve relax olmayı başardım ve herşey gayet yolunda gidiyordu ama sonra nasıl oldu da fabrika ayarlarına döndüm anlamadım :) Sanırım tüm kadınların ve annelerin 5 dakika bile olsa beyinlerini boşaltmaya ihtiyaçları var. Bunu başarabilirseniz sırrını benimle de paylaşın lütfen :)
    Reply 22 October 2014 at 10:58
    • Benimle benzer durumda olan kişiler görmek iyi geldi. Paylaşımınız için çok teşekkürler Gülseren Hanım :)
      Reply 8 November 2014 at 15:25

Leave a comment

Leave a Reply to Defne Ongun Müminoğlu Cancel reply