Çok küçük bir burnum olduğu söylenemez ancak çocuklu hayata geçtikten sonra daha da bir büyüdü sanki… O kadar ki elimde olmadan başkasının işine burnumu sokar oldum.
Bazen annelere inanamıyorum. Çocuğuyla başbaşa baba o kadar sık görmediğim için yorum yapmayacağım ancak anneler zaman zaman beni inanılmaz şaşırtıyor, korkutuyor. İşin kötü tarafı, eskiden dilimi ısırıp kendimi susturmayı başarırken artık maalesef tepki verir oldum.
Bana dönüp “Sane ne kardeşim. Çocuk benim. İstediğimi yaparım!” deseler diyecek tek bir lafım yok tabii… O ayrı…
Örneğin evimizin yakınındaki süpermarkette alışverişini tamamlamış, yanında herhalde iki yaşlarında çocuğuyla ödemesini yapmak üzere olan hanım.
Kasiyer ile öyle bir sohbete dalmış ki çocuğunun sokağa çıkmak üzere olduğunun farkında değil. Farkına vardığındaysa tek yaptığı “Ah seni yaramaz, gel bakalım buraya…” gibi birşeyler söylemek… Çocuk onu dinliyor mu? Hayır, zira daha çok küçük. Öte yandan yukarıdaki cümleyi sarfetmiş anne, çocuğun çıkış kapısından adım attığını gördüğü halde sohbetine devam ediyor…
Devamını seyredemeyip, dilimi ısırıp marketten çıktığım andır…
Bir başka anne Nişantaşı’nın dar sokaklarından birinde bir çocuğunu bir elinden, diğerini diğer elinden tutmuş. Bunda ne var? Gayet normal değil mi? Yalnız kaldırımda yürüyeceklerine yolun ortasında yürüyorlar ve yanlarından ben dahil pek çok araba geçiyor. Çocuklardan biri arabalara değmek üzere.
Bu dilimi ısırmamın işe yaramadığı anlardan biriydi. Camı açıp “Hanımefendi, çocuklarınızı yoldan çeker misiniz? Araba çarpacak!” dedim. Kadın da “Nerden çattık” dercesine bir yüz ifadesiyle güldü!!!
Çok daha taze şahit olduğum bir görüntü ise, önümde yürüyen genç bir kız ve ardında yürüyen ufak bir çocuk ile ilgili. Çocuk herhalde üç yaşlarındadır. Genç kız çocuğa kızmış bir şekilde. “Bak yürümezsen seni bırakıp gideceğim” diyor ve önden hızlı hızlı yürüyor. Çocuk ağlamaklı arkadan ona yetişmeye çalışıyor. Bu arada yanlarından arabalar hızla geçiyor. Çocuk ile arabalar arasında bir adım var.
Dayanamadım, iyice hızlandım onları yakalayayım diye.
“Affedersiniz, siz çocuğun annesi misiniz?” (ne olur ne olmaz sormak lazım…)
“Hayır, bakıcısıyım.”
(Aman ne iyi bakıyorsun gerçekten…)
“Ben sizin arkanızdan yürüyordum. Benim de dört yaşında bir kızım var. Şu yaptığınız çok tehlikeli. Ne kadar çocuğa kızarsanız kızın, onun elinden tutmanız lazım. Burada arabalar çok hızlı gidiyor ve bir adım caddeye doğru atsa çarpabilirler.”
“Yok ben onu görüyorum!!!”
“Görmediğinizin farkındayım, arkanızı dönüp yürüyorsunuz. Kafanızın arkasında gözleriniz olmadığına göre onun hareketlerini takip etme şansınız yok! (İyice abarttım biliyorum…)Ayrıca bu kadar küçük çocuklar anlık yanlış bir hareket yapabilir. Sonra ona bir şey olsa annesine-babasına nasıl izah edeceksiniz? Sonuçta ondan sorumlu sizsiniz…”
Kız şaşkın şaşkın yüzüme bakıp suçlu suçlu gülümsüyordu.
Artık başka ne söyleyeyim… Ben giderken hâlâ çocuğun elini tutmamıştı. Aldığı parayı haketmeyen bir bakıcı (abla).
Bunun dışında arabayla giderken, öne oturtulan çocuklardan, direksiyonda baba kucağında eğlenenine (bakın bir baba tespit etmişim demek ki) ya da balık istifi gibi arabanın arkasına yığılmış bir sürü çocuklu arabalara kadar örnekler saymakla bitmiyor.
Bu nasıl bir cehalet? Bu nasıl bir vurdum duymazlık?
Şu sokakta ve araçta güvenlik eğitiminin en başta anne-babalara sık sık verilmesi lazım.
Ebeveynlerin de çocuklarını bakıcıya bırakacaklarsa, öncelikle bakıcıyı eğitmeleri gerekiyor. Biliyorum deseler de inanmayın bence. Siz yine de emin olmak adına eğitin. Hatta birkaç defa çocuğun götürüleceği parka siz de eşlik edin ki hangi yoldan nasıl gidileceğini uygulamalı görsün.
İdeali ev dışı gezilerde ya siz ya da bir aile büyüğü bulunsun derim ben. Ama mümkün değilse sık kontrol, bol eğitim ve bilgi akışı şart.
Memleketimde insana verilen değer o kadar az ki çocukluktan itibaren tehlike içinde yaşıyoruz, yaşatılıyoruz.
Ben önüme geleni uyarır oldum ama yakında çok kötü azar işiteceğim gibi geliyor…
Fakat suç bende değil, koca burnumda…
Category: Çocuklu Olmak
8 Comments