Kitabınızı Nasıl Alırdınız?

Kitaplarınızı – kendiniz için olsun bızdığınız için olsun – nasıl alıyorsunuz?

İnternetten mi?

Yoksa kitabevine gidip, rafları gözden geçirerek, hepsine tek tek dokunarak mı?

Ben hâlâ kitap kokusu arayışında olanlardanım. Özellikle küçük kitabevlerine ba-yı-lı-yo-rum! Nerede olursam olayım, Türkiye’de veya yurt dışında, karakteri olan kitabevlerinde vakit geçirmek ruhuma iyi geliyor.

İçeri girdiğim an etrafımı saran kağıt kokusu kimi kitabevlerinde kahve kokusuyla karışıyor. En iyi ikili bu bence!
Bir anda günlük yaşamın koşturmasından gerilmiş olan vücudumdaki her bir hücrenin kendini bırakmaya başladığını hissediyor, yüzüme yayılan gülümsemeye engel olamıyorum.

İşte cennetteyim!

Bookstores

Nereye gitsem? Hangi bölümden başlasam?

Kalın ciltli, belirli bir konuya yönelik, içerisinde muhteşem fotoğrafları olanlardan mı başlasam? Yoksa çocuk kitaplarına mı dalsam? Yeni neler var acaba? Yok yok, şu yemek-içme üzerine olanlara bir bakalım. Veya çizgi romanlarda bir kaçamak yapayım.

Kararsızlığım bazen uzun bir süre kapıda dikilme şeklinde kendini gösterse de diğer zamanlar şuursuzca bir o bölüm, bir bu bölüm şeklinde bir çocuğun oyuncakçı dükkanındaki hâline dönüşüyor.

Dışarıdan seyreden biri, “Bu kadında bir gariplik var ama ne?!” der büyük ihtimalle.

Dün bir kitabevinde olan kitap etkinliği ve ardından gelen imza süreci sırasında kitabevi çalışanları insanların kitapçıya gitmeye vakit ayırmadığından yakındılar. “Herkes ağırlıklı olarak kitaplarını internetten alıyor,” dediler.

“Peki ya kitaba dokunmak? Raflardaki seçenekleri gözden geçirmek?”     

“Buraya gelip raflardan bir kitap beğenseler bile alımını internetten yapıyorlar çünkü büyük indirimler var.”

“Hmmm haklılar belki de,” diye içimden geçirsem de, kitabevlerinin barınamadığı bir dünya düşünemiyorum.

Kitapların pahalı bulunması bana hep göreceli geliyor. Ülkemizde kitap “lüks” olarak algılanıyor. Yani olmasa da olur. Olacaksa da en ucuzundan olsun canım ne fark eder, şu mu bu mu…

Bu düşünce şeklini kabul edemiyorum sevgili yetişkinler! Kusura bakmayın.

Yemeye, içmeye, gezmeye, eğlenceye, tatile, alışveriş merkezlerindeki oyun parklarına gidilebiliyorsa, oyuncak alınabiliyorsa kitap da bal gibi alınır. Hem de bir ritüel hâline getirilebilir.

El ele gidilen bir kitabevinde kitapların içerisinde geçirilecek keyifli bir süre, akabinde her aile bireyinin kendine göre seçtiği birer kitabın alınması ve bu kitapları okudukça yapılan paylaşımlar,… Konuşulacak konunuz olur, çocuğunuzla paylaşacağınız anlar çoğalır. Üstelik okunmuş kitaplar elden ele dolaşabilir. İnanın bana, bundan daha kıymetlisi yok. Çünkü geriye baktığınızda insanın aklında anıları kalıyor. Ve tabii çocukluğunda oluşan alışkanlıklar bir ömür onlarla yaşıyor. Yeni nesillere aktarılıyor.

Bookstores

Özenle hazırlanmış bir kitabın sunduğu hayal dünyasında kendinizi kaybetmenin tadı hiçbir şeyde yok.

Bir kitabın size veya çocuğunuza göre olup olmadığını ise internetten anlayamazsınız. Mutlaka ama mutlaka bir şekilde elinize alıp bakmanız gerekir. Sayfalarını çevirip biraz okumanız şarttır. Eh bunu yaptığınız kitabevinden de eliniz boş çıkmayın bence.

Ha bir de rica edeceğim, kitap fuarlarına geldiğinizde, çocuğunuz orada olan yazarın önündeki kitaplarla ilgileniyorsa, “Bunları sen okumazsın, hem de pahalı,” diyerek çocuğunuzu çekiştirmeyin. Bırakın o kitaplardan bir tane edinsin, yazarıyla tanışsın, sohbet etsin, kitabını imzalatmanın keyfini yaşasın. Bu da bir anıdır ve ona yaşamında hiç bırakmamacasına eşlik eder.

Bence denemeye değer 🙂

Leave a comment