KartPostal

Sevgili Hülya Çamurdan Mert ile yaklaşık üç sene önce tanıştım sanırım. Yine Çeşme’de geçirdiğim güzel bir yaz döneminde vitrininde gördüğüm ahşap bebekler çok ilgimi çekmişti. Hülya Hanım onlara “Go-go kızlar” diyor. Kendisi satışını yapmıyor, Alaçatı’daki “Art Gallery”e veriyordu. Ben de nitekim oradan iki adet aldım.

Ertesi sene bir baktım ki Hülya Hanım artık kendi satıyor. Hemen iki tane daha edindim. Toplam dört “Go-go kızlar”ımız oldu. Evimde en sevdiğim köşe onların olduğu.

Ve yine bir başka bayıldığım çalışma, kömbe kalıplarından yapılma. Antakya ve civarında yapılan kömbe kurabiyelerinin ahşap kalıplarının nasıl da sanat eserine dönüştüğüne inanamamıştım. Hemen bir tanesi balkonumda yerini aldı tabii.

Hülya Hanım yaratıcı bir insan. Üretmeyi, sanatsal anlamda yenilik yapmayı seviyor.

Ve o da İstanbul’daki yoğun iş temposunu bırakıp, hayatına Çeşme’de devam etmeyi seçenlerden. Profesyonel iş yaşamındaki öğretileri kendi işine de gerektiği noktalarda aktarabilmiş. Çok yönlü olmanın faydasını birebir yaşayan bir insan.

Kendi hikâyesini, yaşadıklarını onun anlatımıyla aktarmak istedim. Nefis bir “KartPostal Türk Kahvesi” eşliğinde 🙂

İstanbul’dan Çeşme’ye gelme kararı nasıl oluştu?

Daha önce reklam ve sanat yönetmeniydim. 17 sene reklam ajanslarında çalıştım. Yaptığım çalışmalarla 20-25 kadar Kristal Elma aldım. Son işyerim İstanbul’da TBWA idi. Sekiz yıl aynı grupta çalıştım. İş tempom çok yoğundu. Kendi isteğimle oradan ayrıldım. Kendim bir ajans kurar mıyım diye düşünürken, hamile kaldığımı öğrendim.

O esnada başka ajanslardan teklifler gelmeye başladı. Fakat hamile olduğumdan bu tekliflere olumlu bakamadım. 40 yaşındaydım. Nasıl bir süreç beni bekliyor bilemiyordum.

KartPostal

Yani işin temposu ile hamilelik zor mu olur diye düşündünüz?

Reklam işi çok yoğundur ve müthiş bir disiplin ister.  Rütbeniz arttıkça daha da fazla çalışmanız gerekiyor.

Önünüze sürekli bir performans değerlendirilmesi konulur. Her sene çıta yükselir. Benim çalıştığım şirketlerde uluslararası seviyede değerlendirmeler yapılırdı. Özetle yarış atı gibi çalışıyorsunuz.

Çocuk da çok istiyordum.

Aslında ajanstan ayrıldıktan sonra benimle çalışmak isteyen müşterilerim vardı. Bu nedenle doğurana kadar ben home office şeklinde, evden çalıştım.

Çalışma tempomu kendimin belirlemiş olması, hamileliğime de olumlu yansıdı.

Yoğun iş hayatından uzaklaşınca neler hisseder insan?

Yoğun temponun dışarısına çıkınca onca yıl o yoğun tempoda aslında ne kadar boş çalışmışız diye düşündüm. Hayatı çok kaçırmışım.

Hiçbir arkadaşınla görüşemiyorsun. Bir şey paylaşacak zamanın yok. Etrafında binlerce insan var ama gerçek arkadaşın yok. Bir çevren var ama dostluk değil.

Hayat bence böyle bir şey olmasa gerek diye düşünüyordum.

Kendi atölyemi açma hayalim ise hep vardı.

Ve en uygun yer Çeşme miydi?

Çocuğum da küçük bir yerde büyüsün istiyordum. Küçük derken, medeniyetin de içinde olduğu bir yer istiyordum. Eğitim anlamında çocuğumun mağdur olmayacağı bir yer olmalıydı. O yüzden Çeşme ideal.

Çocuğumun da en az benim kadar, hatta benden daha iyi bir eğitim almasını istiyordum. Bu anlamda burası çok güzel gerçekten.

KartPostal

Peki “KartPostal” nasıl oluştu?

Ben de bir yandan ne yapsam, nasıl yapsam diye düşünmeye başladım.

Burası bir sütçü dükkanı idi. Çok yaşlı bir amca süt satıyordu. Kiracıydı. Sahibi kasaptı. Ona dükkanı bana vermesini teklif ettim. “Sütçü amca da sabah gelip sütünü satsın,benim için sorun yok,” dedim.

Anlaştık.

Burayı açtıktan bir sene sonra  eşim çok istediği için ajansa geri döndüm. 15 gün kadar denedim fakat yapamayacağımı anladım. Eşime açık açık İstanbul’a dönmeyeceğimi söyledim. Hatta, “İstersen boşanalım,” dedim.

Eşiniz de mi reklamcı?

Hayır. O restoran işinde ve Çeşme’de aslında. Aile olarak birimizin daha stabil bir işi olması açısından o benim ajansa dönmemi istiyordu.

Peki sonra?

Ailemden bana bir yıl izin vermelerini, şans tanımalarını istedim. Eğer işim istediği gibi olmazsa ajansa geri döneceğimi, ufak ufak, açılmadan bu işi emin adımlarla denemek istediğimi belirttim. Planlarımı yapmak, mesleğimden öğrendiklerimi kendi mekânımda tatbik etmek istediğimi söyledim.

Ne yapacağınızı nasıl belirlediniz?

Ben pek çok konuya el atmış biriyim. Reklamcılık esas mesleğim ama dikiş de dikerim, örgü örmeyi de bilirim. Her şeye çok meralıyım. Bu özelliğim bir yandan kargaşa yaratırken, diğer taraftan işime de yarıyor. Fakat ben iyi bir iş yapmak, bunun da tek ve belirli bir konuda olmasını arzu ediyordum. O işle anılmak istiyordum.

Eskiden beri yaptığım seyahatlerde yurtdışında gördüğüm atölyeler çok hoşuma giderdi. Hem yapıyor, hem satıyor olduğu için hoşuma gidiyordu. Al, sat yapamam. Ama üretmekten çok hoşlanıyorum.

Bu hangi sene oluyor?

Bu benim üçüncü sezonum. Yani 2011’den bu yana Kartpostal var.

KartPostalİlk çalışmalar nasıldı?

Önce melekler yapmaya başladım. Melekler çok ilgi gördü. Giderek sayısı arttı. Ben de kendimi geliştirdim. Güzel Sanatlar okudum ama üzerinden çok seneler geçmişti. Bu nedenle benim de açılmam zaman aldı.  Şu anda “melekçi” diye arıyorlar beni.

“KartPostal” adı nasıl oluştu?

Birkaç isim çalıştım. Derken bir kış günü dükkanın karşısındayken görüntüsü çok naif, kartpostal gibi geldi. Kırmızı kapısı var. Tek camlı. Çok bildik, kolay akılda kalan bir isim ararken, Kartpostal bana uygun geldi. Farklı ülkelerden gelen kişilerin bile algılayabileceği bir isim olmasını istedim.

Sizin tam önünüzde bir de elektrik direği var değil mi?

Evet, aslında bu anlamda yeri çok şanssız. Sağımda da trafo var. Bir de etrafımda pek ağaç yok. Ben de onun üzerine boyayla, elektrik direğini ağaca çevirdim. Dolayısıyla tam karşıdan geldiğinizde benim direk bir elma ağacı görüntüsünde 🙂

Emin adımlarla gitmek istiyorum demiştiniz. Bu adımlar neler?

Mesela melek formunda takılarım var. Anahtarlıklar var. Bunları lanse etmeden önce patentini almayı bekledim. O tamamlanınca duyurdum, Instagram’a koydum. Karpostal’ın bir marka olmasını istiyorum. “Kartpostal Türk Kahveleri” var mesela şimdi. İnsanların evlerinde olmak istiyorum.

Sizin ahşabı başka şeylere döndürmeniz benim çok hoşuma gidiyor aslında. Onlaı sanki biraz geri plana almışsınız.

Evet biraz öyle oldu. Devam etmem lazım fakat yetişemiyorum.  Daha önce de belirttiğim gibi, melekler ön plana çıktı. Bir de bu melekleri alanlar kendi kendilerine bir tılsım yüklediler onlara. Onların uğurlu olduğuna inanıyorlar. Tabii ki böyle bir şey yok fakat önemli olan insanın inanmak istediği. Aldığı enerji. Yaparken hep iyi niyetle yapıyor, güzel dileklerle uğurluyorum onları.

KartpostalAlaçatı ortamı bir çocuk için nasıl? Hayal ettiğiniz yaşam şeklini kızınıza sunabildiniz mi?

Çok güzel. Hem ufak bir yer. Benim kızım mesla arkadaşlarıyla stand kuruyor, bir şeyler satıyor. 5,5 yaşında. Bakkala gidip alışverişini yapabiliyor. Ben buradayken ve o evdeyken mahalledeki arkadaşları gayet rahat kapıyı çalıp ona gidebiliyorlar. Oyun oynayabiliyorlar. Okul arkadaşlarıyla ayrıca görüşüyor. Yani farklı kesimlerden, farklı aile yapılarından arkadaşları oluyor.

Fransız okuluna yolluyorum. İyi bir eğitim alıyor.

Buradaki yaşam onu sosyal kılıyor. Okulundaki insanlara olan yaklaşımında bile bunu gözlemliyoruz.

Bir dükkanımızın olması onun çok hoşuna gidiyor. Bir aidiyet duygusu oluştu.

Bana yardım ediyor, karşıma dükkan açıyor.  O da sanata ilgili olduğundan, kendi isteğiyle resim yapıyor, objeler boyuyor.

Hülya Hanım’a bize vakit ayırdığı için tekrar teşekkür ederim.

Adres: Hacı Memiş Mahallesi. 2012 Sokak. No:9
hcamurdan@gmail.com
Instagram: KARTPOSTALALACATI

 

Leave a comment