Kariyer De Yapamam, Çocuk Da!

Size birkaç itirafta bulunmam gerekiyor. Gülebilir, dalga geçebilir, garip suratlar yapabilirsiniz, yeterki ben bilmeyeyim 🙂

Birincisi ben eskiden çocuk sevmezdim. Çünkü onlarla iletişim kuramazdım. Nasıl iletişim kurabileceğimi bilemediğim için bön bön bakardım onlara. Onlar da bunu hisseder (zeki çocukların hali başka oluyor) bana çok kötü davranırlardı. Gerçekten! Şaka yapmıyorum. Zavallı, beceriksiz ama arkadaşça yaklaşımlarım hep hüsranla sonuçlanmıştır.
Onun için bir mekana girdiğimde çocuk görürsem en uzak noktaya oturmaya çalışırdım, uçakta kazayla yakınımda çocuk varsa en mutsuzu bendim (hala tek başıma seyahatlerde bu özelliğim çok da değişmedi) ya da bir arkadaşımın çocuğu varsa onun anlattıkları beni inanılmaz bayardı.

Çok yakın bir arkadaşımın heyecanlı eşi, çocuğun nasıl doğduğunu gayet görsel bir biçimde izah ettiğindeki yüz ifademi görseydiniz, bu kadın hayatta çocuk falan doğurmaz derdiniz.

İkinci itirafım ise safçana bir insan olmam. Neden mi? Çünkü hamilelik dönemimde de aralıksız devam ettiğim ve çok sevdiğim işimden kızım için ayrılacağım bir gün bile aklımın ucundan geçmedi. Saftım saf! Canım ne olacak, kariyer basamaklarını tırmanmaya devam ederken, çocuğumu da bal gibi yetiştiririm. Hem benim işimde öyle kaçta girdin kaçta çıktın gibi garip denetlemeler yok. İşini düzgün yaptığın sürece, müşteri memnuniyeti de tamsa, programını sen belirle. Hem çocuk hem kariyer yapabilmek için ideal bir ortamdan bahsediyorum değil mi?

DEĞİL İŞTE EFENDİM.

Kim çıkarttıysa bu inancı bence bizi kafalamak için ve daha da kötüsü suçlu hissettirmek için yapmış.

Evet çocuklu pek çok müdür, şirket sahibi, sanatçı, pop star, politikacı var ama o çocukları kimin yetiştirdiğini hepimiz tahmin edebiliyoruz. Bu yanlış mı? Böyle bir şey iddia edemem, kimsenin de etmemesini öneririm.

Yalnız elimizi yüreğimize koyalım ve basit bir matematik hesabına gidelim isterseniz:

Gün: 24 saat

Çocuğun gece uyuması gereken saat süresi (yaşına göre değişse de): 10 saat

Kalan uyanık zaman: 14 saat

Annenin işte olduğu süre (yolu falan da ekliyorum): 10 saat

Kalan süre: 4 saat

Anne eve geldikten sonra üzerindeki iş stresini atması, eşofmanını giyip sakin anne konumuna geçmesi için gerekli olan süre (anne huysuz ve gergin bir tip değilse): 30 dakika

Kalan süre: 3 saat 30 dakika

Yemek hazırlığı için gerekli süre: 20-30 dakika

Kalan süre: 3 saat

Çocuğun banyosu için ayrılan süre: 20-30 dakika

Kalan süre: 2 saat 30 dakika

Çalan telefonlar, kapı vs ile ilgili ilgi dağılımı: 20 dakika

Kalan süre: 2 saat 10 dakika

Bu yaklaşık bir hesap ama doğru da olabilir. Çocuğunuz ödev yapma yaşına da geldiyse bir de ödev için 30 dakika ayırın. Kaldı mı size 1 saat 40 dakika! Ne çok, ne çok! Nasıl geçecek bu süre?

Evet çok hainim ama durum böyle gerçekten. Çocuğunuzla baş başa kalabileceğiniz topu topu 100 dakikalık sürenizde hangi birini yapacaksınız? Oyun mu oynayacaksınız, okulda ya da o gün evde neler olup bittiğini mi anlamaya çalışacaksınız, peki eğitim nasıl gidiyor, biraz evde boyama, puzzle vs., sonraaa şu benim uyarı aldığım serbest oyun zamanını da unutmamamız lazım, hani çocuk kendi oyununu kuracak, siz de onun yanında misafir sanatçı olarak oturacak ama pür ilgi olayı takip edeceksiniz.

Bence çok zor.

Sonuç ne oluyor ben size söyleyeyim: bitap bir anne, annenin yorgunluğu nedeni ile kendine düşen azardan payını almış bir baba, tatmin olamamış bir çocuk…

Onun için arkadaşlar hem çocuk, hem kariyer aynı anda olmuyor günümüz Türkiyesinde. Dünyada olabiliyor mu o da bir soru işareti.

Ama bu bir seçim tabii. Kimsenin kendisini suçlu hissetmemesi gerekir aslında. Fakat biz anneler sosyal çevre ve en başta yakınlarımız tarafından öyle suçlu hissettiriliyoruz ki anlamak mümkün değil. Düşene bir de sen vuracaksın misali.

Çocuğun uğruna işinden vazgeçsen, karşına dikilir “Aaaa kariyerinden mi vazgeçiyorsun? Ev kadını mı olacaksın?” derler yüzlerinde ekşi bir ifade.

Evine yardımcı tutup, bütün gün toplantıdan toplantıya koşsan, bir de üzerine iş seyahatleri binse bu sefer kaşlar havaya kalkar “E tabii çocuk böyle olur. Anne hiç ortada yok ki, kadınların elinde büyüyor çocuk” derler.

Yani bu konuda kazanmak mümkün değil.

İşin ilginç tarafı bu lafları edenler de genelde kadınlardır. Kadının düşmanı kendi hemcinsi oluyor çoğunlukla. Karşısındakini kötüleyip, kendini daha matah bir şey mi gösterdiğini düşünüyor bilemiyorum ama sistem böyle yürüyor.

Tabii bütün bunlara ek olarak ayrı bir anne türü var: çalışmamayı seçmiş, evinde bir yada iki hatta ve hatta bazen üç yardımcısı olan fakat yine de tüm gününü çocuksuz uğraşlarla (sosyalleşme de denebilir) doldurup, çocuğuna göstermelik, genelde başka insanların da dahil olduğu aktiviteler (kurslar, çocuk doğumgünleri, arkadaşlarla evde toplanma, sinema, tiyatro, alışveriş merkezlerini turlama, vs.) organize eden bir tür. Bu tür anneler özellikle büyük şehirlerimizde görülseler de, daha küçük şehirlerde görülme oranları hızla artmaktadır. Bu cinsle karşılaştığınızda kaçmanızı öneririm 🙂

Sonuçta çok çeşitli yaşam biçimleri ve seçimler var. Bu tabii ki seçimi yapan kişiyi/aileyi ilgilendirir. Yani bana “Sana ne kardeşim!” diyebilirsiniz.

Fakat lütfen bana “Kariyerim de tam, çocuğum da tam” demeyin. Çünkü buna ben bile inanmam artık. Kariyerinizi ilerletmek için nasıl emek vermeniz gerekiyorsa, nasıl işinizin başında olmanız gerekiyorsa ve üstelik verdiğiniz emekten fedakarlık etmeniz, kariyerinizin sonu demek oluyorsa, aynı paralelde çocuğunuzla da ilişkiniz doğumdan sonra başlıyor ve onu ilerletmek ya da geriye gitmesine sebep olmak yine sizin ellerinizde. Her ikisi mükemmel olarak O-LA-MI-YOR. Lütfen kendimizi kandırmaktan vazgeçelim artık.

2 Comments

  1. Elinize sağlık çok keyifle okudum. Her kelimesine birebir katılıyorum.
    Reply 19 February 2010 at 12:05
  2. Elinizi sıkmak istiyorum... Sanal alemden teşekkürlerimi gönderiyorum. Hissetiklerimi ve düşündüklerimi çok güzel söze dökmüşsünüz!
    Reply 22 February 2010 at 17:43

Leave a comment