Sevgili okulum Tarsus Amerikan Koleji’nden güleryüzlü, sıcacık bir arkadaşım vardır. Şimdilerde o sadece yakınları için değil, hastaları için de çok ama çok kıymetli bir kişi. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı, Op.Dr.Oğuz Yılmaz ile 2010 senesinde çok güzel bir söyleşi yapmıştık ve “0 km.Bızdıklar”da ikiye bölerek bu sohbeti sizlerle paylaşmıştım.
İlki “Sevgili Doktorum” başlıklı yazıda, ikincisi ise “Op.Dr.Oğuz Yılmaz ile Sohbete Devam” başlıklı yazımda. Uzun uzun kalp sağlığından, çocuklarımızın sağlık durumlarından konuşmuş, kendisinden harika bilgiler almıştık.
Birkaç gün önce Oğuz’un yazdığı bir yazı elime geçti. Bir kalp cerrahının bu kadar sıcacık bir kalbi olduğunu görmek istersiniz düşüncesiyle, kendisinden de izin alarak, bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.
Oğuz’un kaleminden…
Be in Love, Be in Life
Bu sabah erken kalktım İstanbul’a, dibimde en kötü sesi ve ritmi ile ezanı katleden müezzine fırsat vermeden. Canım kızımı sabah 6:00’da başlayacak yüzme antrenmanına yetiştirmek için saat 05:00’te dimdik ayakta idim. Çok nadir uyuma fırsatı bulabileceğim bir günde de böyle olması akşamdan canımı biraz sıkmıştı ama, kızım da ben de çok dinç ve canlı idik bu sabah.Niyetim onu bırakıp her zaman yaptığım gibi Bebek’te sahilde koşmaktı. Bu soğukta ve karanlıkta nasıl olacaktı çok da merak ediyordum doğrusu. O kadar güzeldi ki. Kat kat giyindim, bere, eldiven, atkı ve spor kıyafetleri. Çok şık değildi ama kesinlikle fonksiyoneldi. Kulaklıkları takıp Karma Love adlı kanalı açıp koşmaya başladım.
Hâlâ karanlıktı. FSM köprüsü muhteşemdi. Denizde halen ayın yansıması vardı. Sahilde henüz balıkçılar yerlerini almamış, oltaların karışıklığı yok, serbestçe koşuyor, nefes alıyor, İstanbul’un bu saf güzelliğini içime çekiyordum.
Bir iki çöp arabası dolaşıyor, henüz evlerine gidenlerin arkasını topluyor.
Gözlerini ovuşturan birkaç kişi kafelerin kilitlerini açıyor, birkaç saat sonra gelecek erken kahvaltıcılara hazırlık yapmaya başlamış.
Her zaman bir bankta oturuyor görmeye alıştığım evsiz adam etrafındaki 20 köpeklik sevgi çemberi ile otobüs durağına sığınmış…Sonra gazeteciye gittim. Geç kalmış, telaşla kapıda birikmiş balyaları açıp gazeteleri yerleştirmeye çalışıyor. Kapıda dizilmiş en az 25 kat görevlisi ekmek ve gazete için onu sıkıştırıyor. Gazetemi de alıp Cafe Nero’nun kapısını açıyor ve günün ilk kahvesini alıp yerleşiyorum içeriye.
Kendimi o kadar iyi hissettim ki, bunları sıcağı sıcağına yazmak, paylaşmak istedim.
Çok alışık olduğum şeyler değil ama bana bunları karım öğretti. Pozitif olmayı, istemeyi, yaşamayı, duygularını paylaşmayı. Ben de bu güzel duygularımı paylaşmak istedim. Çünkü yaşadığımı hissettim. Karım bana Yoga yapmıyorum diye kızıyor ama ben fiziki kısmını yapmıyorum. Sanırım bu durumumu ‘Psychic Yogi’lik olarak tanımlayabilirim.
Artık yaşamın hızla akıp gittiğini düşünmüyorum. Ben de en iyi halimle içinde olacağım yaşamın, sevgiyle, aşkla ve coşkuyla.
Tüm kalbimle.
I am in Love, I am in Life.
Hepiniz için bunu diliyorum.
Category: Çocuklu Olmak, Günlük Hayat
8 Comments