Kalp Yara Alırsa…

Bugün sizlerle beni çok etkileyen bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Yani yazı benim değil. Hatta fotoğraf bile benim değil 🙂

Yazı sevgili Semin Yılmaz’dan, onun Kalpte Yaşamak isimli sitesindeki blog yazılarından alınma. Fotoğraf ise Sedef Dinçmen Köni tarafından çekilmiş. Her ikisine de bu vesileyle tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Yazı beni çok etkiledi: “Affetmek

Son senelerde pek çok kişide giderek artan bir tahammülsüzlük hâli gözlemliyordum. İnsanların artık tek bir hataya, onlara göre yanlış olan tek bir cümleye tahammülü kalmadı. Yakın arkadaşmış, aileymiş, dostmuş, gözünün yaşına bakmıyorlar. Hata mı yaptın? Çizdim seni! Bir hesap kitap durumu.

Bu durumu bence “astroloji uzmanı”, kendince “hâlâ öğrenci” arkadaşım, sevgili Sibel Yıldırım Özkasap yıldızlara göre analiz ediyor ve aynı sonuca geliyor: “Bir tür hesaplaşma dönemindeyiz. Aynı zamanda hırs ve egoların tavan yaptığı bir dönemdeyiz. Kim bize ne yaptı, ben ne yaptım, hesap defterleri açılmış gibi düşünebiliriz bu dönemi. Oysaki şu dönem aklın yanılma olasılığı çok fazla. Kalbimizden geçene odaklanmalıyız,” diyor Sibel. Bununla birlikte “Sevgiyle ekip suladığınız, gerçekten emek verdiğiniz her şeyin karşılığı öyle veya böyle gelecek, gerçek olan yaşayacak,” diyor.

Sonuçta her türlü zorluk, anlaşmazlık olumlu bakış açısı, ılımlı yaklaşım ve anlayışla çözülebiliyor. Yeter ki isteyelim.

Daha fazla uzatmadan sevgili Semin’in yazısına geçiyorum.

Affetmek  

Kalp yara alırsa ne oluyor?
Kalp bir daha öyle bir olay yaşamamak için hemen kalkanlarını kaldırıyor, kendini güvenceye alıyor ve kapatıyor.
Yaşanan o olay insanın zihninde yer ediniyor. Zihni o olay ile öyle meşgul oluyor ki, rüyalarına bile giriyor. Zihin senaryolar üretmeye başlıyor.
Hatta bu senaryolar sadece kendi zihninde saklı kalmıyor aynı zamanda bunları başka insanlarla da paylaşmaya başlıyor. Diğer insanlardan bu senaryoya dahil olmalarını istiyor, destek bekliyor. Karşı tarafa öyle bir öfke beslemeye başlıyor ki, öfke bütün bedenini sarıyor. Öfkesinin ancak karşı tarafın canını acıtacağı zaman dineceğine inanıyor.
Halbuki kendi canı bu zaman diliminde daha fazla acıyor. Kendine odaklanmak yerine başkasına odaklanıyor ve tüm hayat enerjisi kendi bedeninden akıp gidiyor.

Yukarıda yazdıklarım dün yeni tanıştığım birisiyle yaptığım bir konuşmayı özetliyor. Bu size bir yerden tanıdık geliyor mu?

Peki ne yapmak gerekiyor? AFFETMEK. Sizi duyar gibi oluyorum. Hadi canım bana bu kadar şey yapmış ben mi affedeceğim, enayi miyim ben.

Hayatıma dönüp baktığımda aşk, iş, arkadaş, aile konularında çok kez kalbim kırıldı. Hatta bir daha kırılmasın diye kalbimin kalkanları daha kalınlaştı. Bir daha aynısını yaşar mıyım korkusu yerleşti.

Affetme hep karşı taraftan beklenen bir davranış oluyor. Bazen seneler geçiyor ve karşı taraf sizden özür dilemiyor. Siz seneler boyunca o olayı zihninizde taşıyorsunuz ve bir türlü unutamıyorsunuz. Halbuki affeden siz kendiniz olsanız? Yani kendinizi affetseniz. Tüm düşüncelerden kendinizi kurtardığınız ve bıraktığınız an, işte o zaman yeni bir kapıyı açmış oluyorsunuz. Sanki yeniden doğuyorsunuz. Kendinizi affettiğiniz an kalbinizdeki kalkanlar kalkıyor, kalp tekrardan sevgi ile atmaya başlıyor. Sevgi insana iç huzur veriyor. O iç huzuru yakaladığınız an, yaşadığınız o olaya bir seyirci gibi uzaktan bakabiliyorsunuz. Artık o olayı senaryolaştırmayı bıraktığınız için zihniniz rahatlıyor. Zihin yeni düşüncelere yer açıyor ve kalp sevgi ile atmaya başlıyor.

Siz hayata sevgiyle bakın, o da size sevgiyle baksın.


Semin Yılmaz – 3 Aralık, 2010

Leave a comment