Kalbime Uzanan Eller

Bir süre önce “Be You” başlıklı bir yazı yazmıştım.

Burada sevgili Semin Yılmaz’ın (Kalpte Yaşamak) düzenlediği Kundalini Yoga ve Meditasyon Kampı’ndan bahsetmiştim.

Bu kampı sadece bir etkinlik olarak anlatmamıştım aslında. Zamanlama olarak benim bulunduğum durum ile ne kadar örtüştüğünden bahsetmiştim.

Algılarımdaki akıştan, değişimden, bunun zaman zaman beni çok zorlasa da aslında derinden derine ne kadar da iyi geldiğini bildiğimi anlatmıştım sizlere.

Be You

Etrafınızda bu  açıklık ve akışı destekleyecek insanların birden bire artması, verdikleri mesajların, sizlere sunduklarının geçmekte olduğunuz dönemle ilintili olması sizce tesadüf mü?

Bence değil.

İnsan neyi ararsa onu buluyor adeta. Bir çekim bu. Kendimiz gibileri buluyoruz. Arayıştayken birileri elimizden tutuyor, yol gösteriyor adeta.

Yazları bir süre bulunduğumuz Çeşme’ye geldiğimiz anda üzerimdeki elektriklenmenin nasıl da toprağa, suya aktığını şaşkınlıkla izliyorum, hissediyorum. Sadece havası, suyu değil tabii… İnsanları ve onların “insanlıkları”  etkiliyor beni. Doğallıkları, gerek yaşama, gerekse her türlü canlıya karşı olan olumlu yaklaşımları, saçlarındaki kum, güneşten korunamamış, yanık tenleri, güzellikler yaratmaya uğraşmaları, kiminin tüm gün sörf yapmaktan yara bere içerisindeki vücutları, en başta da o güzel gülen gözleri,… “Ohhh nihayet!” dedirtiyor bana. Kaç senedir.

İşte bu güzel insanlardan biri de ta çocukluğumdan, Mersin’den can arkadaşım Can Jarna Öztürk. Kendi keşiflerini paylaşmak üzere bir süre önce  “Ojarna”yı yarattı. Ojarna bir anlatım yolu. Kabileleri ve onların yaşamını bize taşıyor.  Orası bir huzur ortamı. Brezilya’dan Tayland’a, Kanada’dan Hindistan’a, Bali’den Kolombiya’ya, Amerika ve Afrika’nın içlerine özel izinle giden Can, yerlilerle yaşıyor. Onların parçası oluyor. Sonra onların emeklerine destek veriyor. Onların ürünleri ve kendi tasarımlarıyla.

Ojarna

Geçen gün bir araya geldiğimizde benimle paylaştığı mantrayı okuyunca gözlerime inanamadım. Aradığım şey elime tutuşturulmuştu adeta.  “Sabah duştan çıkınca oku”, demişti o güzel gülen gözleri ile. (Bu güzel gülen göz durumuna taktım galiba :))

Ojarnaİngilizce bir mantra. Olabildiğince tercüme etmeye çalışacağım. Sizler de ister denize karşı, ister sabah sporunuzdan sonra duşun o arındırıcı suları altındayken bu cümleleri içinizden geçirin.

Gözlerinin içine bak ve içindeki o özgür ve gerçek ruhu gör.

Derin bir nefes al.

Ayaklarının toprağa dokunuşunu hisset.

Ve kendini hayal et:

Gizli diyarlardan koş,

Kocaman bir şelaleye dal,

Vahşi ormanda oyna,

Vahşi ateşin yanmasına izin ver,

Ateşin parlamasına izin ver,

Ve hayata sarıl.

Hisset…

Ateşin içinde dans et,

Ortaya çıkan sıcaklık ruhunu hareketlendirdiğinde,

Renkler görüşünü aydınlattığında,

Ve birbirinden güzel kokular tenini sarmaladığında.

İşte bu sensin.

Tek ve özel sen.

Tadını çıkart.

Tek ve özel. İşte bu. Sen sensin ve olduğun gibi güzelsin. Bunu bir özümseyebilsek doğru şeylere odaklanabileceğiz, farklılıkları ve en başta kendimizi daha bir kabullenebileceğiz.

Sevgili Semin’in dediği gibi:

Her şey önce bir niyetle başlar.

Niyetine inan.

Önce nasıl olmak istediğini hayal et; o hâlini gözünün önüne getir; sonra tüm bedeninde hisset.

Sen hissettikçe o olma hâli zamanla oluşacaktır.

Denemeye ne dersiniz?

 

 

Leave a comment