Küçükken etrafımda hep hayvanlar oldu. Mersin’de yaşadığımız apartmanın bahçesinde sokak kedilerini beslerdim. Kullanılmış yoğurt kaselerinin içerisine sütlü ekmek doğrar aşağıya taşırdım. (Gerçi şimdilerde veterinerler kedilere süt vermenin sağlıklı olmadığını söylüyor ama o zamanlar yapılırdı.)
Evdeki sütler hızla tükenmeye başlayınca annemler ne iş çevirdiğimi anlamışlardı ama yine de bana engel olmadılar.
Yol üzerindeki bahçeli evin nefis kurt köpeği Andy, her geçene havlar, beni görünce kuyruğunu deli gibi sallar, parmaklıklardan ellerimi yalamaya çalışırdı. Neden mi? Ben ondan korkmazdım, onu severdim ve hep ceplerimde onun için bisküvi olurdu. Halbuki diğer çocuklar ona bağırır, onu korkuturdu. Andy de onları tehlike olarak görür, evini korumaya çabalardı.
Akşamları önlüğümün ceplerinden bisküvi kırıntıları dökülünce annem bu bisküvilerin kime gittiğini anlamıştı. Sadece gülümsemişti. Anlıyordu bendeki hayvan sevgisinin nasıl bir şey olduğunu.
Derken babamın av köpekleri hayatımıza girdi. Hepsi duygusal, harika varlıklardı. Köpek yetiştirmede uzman olan babamı annem ve biz kardeşler sabote etsek de, köpeklerimiz son derece terbiyeli olmuşlardı.
İlk köpeğimiz Lady, annemin bembeyaz kanepelerinin üzerinde doğum yaptı. Tam yedi tane yavrusu oldu.
İstanbul’da ise daha büyük köpekler ve yine kediler vardı hayatımızda, dedemle anneannemin bahçeli evlerinde. Çoban köpekleri, kurt köpekleri,… Hepsi o evi ve bizleri korumakla görevliydiler. Bu kadar kuvvetli köpekler bizlere hiç zarar vermez, bizim yanımızda keyifle otururlardı. Ablam da ben de onlarla olmaktan büyük keyif alıyorduk.
Bütün yaz boyu birlikte olduğumuz bu sıcacık evde kapılar her türlü hayvana açıktı. Kuşlarımız, kedilerimiz, köpeklerimiz, tavşanımız, civcivlerimiz bile olmuştu.
Annem ve babam bizlere hayvan sevgisini aşılamayı başarmış iki harika insan. Anneannem tüm korkusuna rağmen dedemin hayvan sevgisi ve bizlerin ısrarları sonucu bağrına taş basar, bu hayvancıklara tahammül ederdi.
Ben hayvan ayırımı yapmadan büyüdüm. Kedi, köpek, kuş, tavşan, civciv,… Hepsini severdim. Hâlâ da severim. Hayvanlardan sevgi gördüm ben. Hem de karşılık beklemeden. Yani en fazlası bir kap yemek ve sudan ibaret bir talep. O kadar.
Tüm bunları yaparken, ailem bizlere kendimizi kollamayı da öğretti tabii ki. Tanımadığımız hayvanlarla tanışmadan sevmeye kalkmamamız veya kızgın görünen bir hayvana yaklaşmamamız gerektiğini öğrettiler. Dostlarımızı sevdikten sonra ellerimizi yıkamamız gerektiğini de bilir ve buna dikkat ederdik.
Aynı sevgiyi biz de eşimle kızımıza aktardık. Bir tane yavru kediyi evlat edindik birkaç sene önce. Çaresiz, minik bir tekir yavrusu bahçemize geldi. Şimdi o da ailemizin bir parçası. Köpekleri sevmeyi de öğrettik kızımıza. Nelere dikkat edecek ama korkmayacak. Özellikle tanıdığımız köpeklerden korkması için bir sebep yok.
Bunlardan bir tanesi de sevgili arkadaşlarımızın Rottweiler cinsi köpeği. Bebekliğinden bu yana ailenin bir parçası olmuş, disiplinli bir şekilde yetiştirilmiş Defne (evet adaşım), gücünün farkında değil. Evlerine yaptığımız her ziyarette, boynuna masaj yapmam için dizime yapıştırıyor kendini, oralı olmazsam patisiyle dürtüklüyor, “Haydi, haydi. Sen iyi masaj yapıyorsun.” diyor 🙂
Her hafta piyano için gittiğimiz sanat merkezindeki muhteşem Alman kurt köpeği Baron ise yeni aşkımız. İnanır mısınız her hafta Baron’la geçireceğimiz zamanı iple çekiyoruz. Sadece Maya değil, ben de! Baron bu merkeze gelen tüm çocuklarla arkadaş ama tehlikeli bir yabancıyı hissettiğinde de havlıyor, evini koruyor.
Yani hayvanlar doğru ile yanlışı ayırt edebiliyor. Kime nasıl davranacaklarını çok iyi biliyorlar. Pek çok insandan katbekat daha başarılılar bu konuda. Çünkü sezgileri kuvvetli. Beklentileri az ama bizlere verecekleri sevgi sonsuz.
İşte ben ve ailem bu noktada iken etrafımızdaki hayvan düşmanlarını ve düşmanlığını anlamamız mümkün değil.
Hayvanseverler yeni yasa tasarısına karşı çıkıyorlar. Çok da haklılar.
Bu yasa tasarısında hayvanseverlerin karşı çıktığı bazı maddeler şöyle:
1.”… Bu sebeple bakımevlerinde kısırlaştırılıp aşılandıktan sonra kayıt altına alınan sahipsiz hayvanların, hayvan bakımevlerinde yeterli yer olmadığı takdirde sahiplendirilinceye kadar, oluşturulacak olan sahipsiz hayvanlar doğal hayat parkında bakılması için düzenleme yapılmıştır.”
(Burada dikkat çekilen konular barınakların zaten yetersiz olması ve “doğal yaşam parkları” isminin kulağa hoş gelmesine rağmen yüksek ihtimalle aslında hayvanların aç bırakılacakları ortamlar olması. 1910 senesinde Hayırsız Ada’ya 90 bin sokak hayvanı aç, susuz bir şekilde bırakılmış. Bu bir katliam gerçekten. İşte bu yeni yasanın katliamı tekrar yaşatma ihtimali olmasından endişeleniliyor.)
2. Şu anki hâliyle kanunda “Bir canlının sahipsiz veya güçten düşmüş olması, onun ölüm nedeni olamaz, olmamalıdır” denmesine rağmen, kanuna eklenmesi amaçlanan maddede güçten düşmüş hayvanların acısız şekilde “uyutulması” öneriliyor.
Hayvanseverlerin yasayla ilgili diğer eleştirdikleri konuların kısaca listesi ise şu şekilde:
- Hayvanat bahçelerinin açılmasının daha çok teşvik edilmesi
- Pet shoplarda hayvan satımı ticaretine üstü kapalı onay verilmesi
- Hayvanların ancak işkence ile öldürülmesinde sanığın adli para cezası ile cezalandırılması
- Doğal hayat ortamı adı altında büyük bahçeler yaratılarak hayvanların açlığa ve parçalanmaya teşvik edilmesi
- Hayvanların ödül ve ikramiye olarak verilmesi
- Kat mülkiyeti yasasını bile aşarak evlerde beslenen hayvan sayısına, zarar verip vermediğine bakılmaksızın müdahale edilmesi (Yani evinizde besleyeceğiniz hayvanın cinsine, sayısına Bakanlığın karar vermesi )
- Tehlikeli ırk kabul edilen Pitbull, Dogo Argentino ve bunlara benzer cinslerin kanunun kabulünden üç ay sonra bakımevlerine teslim edilmeleri talebi
Bir süre önce Hürriyet Gazetesi yazarlarından, hayvansever, Ömür Gedik “Önemli, lütfen sonuna kadar okuyun” başlıklı yazısında konuyla ilgili hayvanseverlerin ne istediğine yer vermişti.
İlgilenirseniz ve daha önce okuma şansınız olmadıysa, yazıyı tıklamanızı öneririm.
Son olarak lütfen şunu hiçbir zaman unutmalayım: kedi ve köpekleri yok ettiğimiz takdirde, doğanın dengesi bozulacak, sokakları fareler ve insanların uzakta tutmak isteyeceği diğer hayvanlar saracak.
Bu nedenle atılacak her adımın dikkatli, düşünülmüş ve “insanlığa yakışır” olması çok önemli.
Category: Genel, Günlük Hayat
2 Comments