Hayata Yelken Açmak

Bir süre önce, başlığından dolayı bana dergiyi aldırtan ve her kelimesini dikkatle okuduğum bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum bugün. “Flying Solo” başlıklı bu yazıyı Michael Thompson, Ph.D yazmış. (“Homesick and Happy” isimli kitabından alıntı yapılmış.)

Kendisi Kanada’da kano gezileri düzenleyen bir kamptaki çocuklara danışman psikolog olarak destek oluyormuş uzun zamandır. Buradaki gözlemlerinden yola çıkarak hazırladığı yazı, pek çoğumuzun yaşadığı bir sendromu inceliyor.

Bunu duymak sizin için zor olabilir ama bazen çocuklarınız sizsiz daha iyi olabilirler” diyor Thompson.

Kamp süresince çocukların önceleri zorlansalar da sonra bu zorlukların üstesinden gelmeleri ve bu tecrübeleri yaşadıkları en heyecan verici ve belki de en mutlu edici anlar olarak anlatmaları, aileleriyle olsalardı mümkün olamayacaktı. Bu nedenle bir yandan, ‘Keşke aileleri burada olsa da bu başarıları görebilse’ diye düşünürken, diğer taraftan, ‘İyi ki burada değiller’ diyorum” diye izah ediyor yaşadıklarını.

Senelerce katıldığı konferanslarda “En mutlu çocukluk anınız nedir?”diye soran Thompson’a gelen cevapların 20%’si aileleri ile yaşananlardan oluşurken (Yeni yıl kutlaması, ailenin hep birlikte olması, deniz kenarında birlikte geçirilen zamanlar, oyun oynamak, annenin ya da babanın en sevdiği kitabı okuması,…), 80%’i aile dışı anları kapsıyormuş (Ailenin olmadığı ortamlar ve evin dışında arkadaşlarla yapılan aktiviteler, bir zorluğun üstesinden gelinen anlar, riskli bir şeyde başarılı olmak,…).

Seminerlerde durumun verhametini anlatabilmek için verdiği örnek çok güldürdü beni.

Sahnede bir anneyi canlandırıp ileri geri koşar, görünmeyen eşyaları toplar dururmuş. Bir yandan da şikayet edermiş: “Çocuklarım ne kadar da dağınık. Niye hiç eşyalarını toplamıyorlar, bir türlü anlayamıyorum!” Bu seyircilerin gülmekten koptuğu an sevgili okurlar.
Çoğumuz çocuklarımızın arkasını toplarken aslında onları önemli bir tecrübeden mahrum bıraktığımızı fark edemiyoruz maalesef.

Amacımız ayakları üzerinde duran bir çocuk yetiştirmekse, dikkat etmemiz birkaç husus olduğu belirtilmiş yazıda.

Neler mi?

1.Çocuklarımızı biz mutlu edemeyiz

Biz anne-babalar, biyolojik olarak çocuklarımızı korumaya, kollamaya, empati kurmaya programlanmış varlıklarız. Yüzlerini asık görsek bile hemen onları mutlu etmek için kendimizce sorunu çözmeye çalışırız. Çözüme giden yol sadece kendi tecrübelerimizden geçmektedir. Bu durum çocuklarımızın kendi hislerini tanımlayamamalarına neden olur. Evden uzak olan çocuk ise neden hoşlandığını ya da hoşlanmadığını, neyin onu zorladığını, nelerle mutlu olduğunu kendi tecrübeleriyle keşfedecektir.

2.Çocuklarımıza yüksek özgüven aşılayamayız

Uzun bir süre çocuklarımıza kendilerine güvenmeyi öğretirken, ipin ucunun biraz kaçtığını belirtiyor Thompson. Çocuklarımıza ne kadar muhteşem varlıklar olduklarını söylemenin aslında uzun vadede çok da fayda getirmediği, hatta biz yetişkinlere olan inançlarını yitirmelerine neden olduğu yapılan araştırmalar göstermekte.

Çünkü biz ne dersek diyelim, pratikte pek çok konuda kendilerinden daha iyi birilerinin olabileceğini görüyorlar. Özgüven, yeni beceriler elde etme ve zorlukların üstesinden gelebilme ile oluşuyor. Dolayısıyla çocuğunuzun özgüveninin geliştiği en önemli an, daha önce başarısız olduğu bir konuda tekrar ve belki defalarca tekrar denemesi sonunda başarıya ulaşmasıdır.

Kano

3.Çocuklarımız adına biz arkadaşlık kuramayız ve onların ilişkilerini yönlendiremeyiz

İstediğimiz kadar arkadaşlarını biz seçmeye çalışalım, asıl ve kalıcı olan arkadaşlık çocuğunuzun bir gün eve gelip size “Anne, bugün ben yeni bir arkadaş edindim.” demesiyle başlayacaktır. Dolayısıyla size düşen, çocuğunuza arkadaşları ile keyif alabileceği bir ortam sunmak, pizza siparişini vermek ve sonra da geri çekilmek 🙂

4.Çocuğumuzun antrenörü ya da hocası olamazsınız

Çocuğunuzla ortak bir beceriyi paylaştığınız anlarda (belki spor, müzik, matematik,…) eğitmen rolüne bürünmek doğal ve istemsizce gelişebilir. Oysaki zaten pek çok alanda çocuğunuzun gözünde bir otoriteyken, birlikte keyifle yaşayacağınız bir paylaşımda da benzer rolü üstlenmenizin ilişkiniz açısından faydası olmayacaktır.

5.Çocuklarımızın teknoloji dünyasıyla yarışamayız

Çağımızda kimsenin teknolojiden uzak durması mümkün görünmüyor. Gerek cep telefonları, gerek bilgisayarlar hayatımızın içerisinde. Biz bu cihazları kullanırken, çocuğumuzu teknolojiden uzak tutmak çok zor. Çocuklar söyleneni değil, uygulananı kopyaladıkları için, sizin de ekranlardan biraz uzak durmanız gerekebilir.

6.Çocuklarımızı tamamiyle koruyamayız ama onları korumaya çalışarak delirtebiliriz

Eskiden okula yürüyerek giderdik, sokakta top oynardık. Şimdi pek çoğumuz çocuklarımıza bu ve benzeri fırsatları tanımıyoruz çünkü başlarına gelebileceklerden korkuyoruz. Anne-babalar çocukları büyütürken ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Fakat sürekli güvenlik konusuna takılı kalmak ve bu sebeple çocukların özgürlüklerini kısıtlamak minikleri endişeli ve bağımlı bir hâle sokuyor.

7.Çocuklarımızı biz bağımsız yapamayız

Bir ortaokul yüzme öğretmeni 10.sınıf öğrencilerinden birinin derse yüzme gözlükleri olmadan geldiğini ve durumu antrenörüne “Annem jimnastik çantama gözlüklerimi koymayı unutmuş olmalı.” diyerek izah ettiğini anlatıyor. Her çocuk bağımsız olmayı deneyerek öğrenmeli, her ebeveyn de çocuğuna bu imkânı sağlamayı denemeli. Bu tekrar edilip, pratik yapılarak öğrenilen bir şey.

Göreviniz, zamanı geldiğinde sizi bırakabilecek bağımsızlıkta çocuklar yetiştirmekse, öncelikle siz onları bırakmalı ve uzaktan seyretmelisiniz.

One Comment

  1. Didem
    Tam da bu konuyla ilgili tartismalar surup gidiyordu bizim ailede canim..ustune bastin valla..ama gel de birak :(((
    Reply 17 July 2012 at 07:50

Leave a comment