Hayat Bizleri Test Ederken

Hayat Testi

Hayat hepimizi adeta test ediyor.

Bıdır bıdır günlük dertler ve vızıltılarla uğraşırken birden bire öyle bir şey oluyor ki hepsini silip süpürüyor. O an hayata dair farkındalığımız olması gereken noktaya nihayet ulaşıp, “Hayatta en önemlisi sağlık. Başka hiçbir şeyi dert etmemek lazım. Kendimiz, en yakınlarımız sağ ve sağlıklı olsun yeter,” diyebiliyoruz.

Ama bu ruh hâli kısa sürüyor. Yine vızıltılar başlıyor, yine dertleniyoruz tonlarca günlük durumlara.

Hayat bu. Ders alıp, kendimizi daha iyiye, daha doğruya odaklanmaya iteklesek de toplum aynı anda benzer yaklaşımda olmayınca çekiliyoruz yine kaosun içerisine.

Bizleri tedirgin eden şeyler tüm ailemizi etkiliyor. En başta da bızdıklarımızı. Üstelik onlar bu durumları bize göre daha da derin yaşıyorlar. Bizim senelerdir kanıksadığımız bir takım olaylar, onlar için yeni ve dolayısıyla problemler dağ gibi büyüyor gözlerinde.

Bu nedenle bir şeyler yapmamız şart. Çünkü onlar bu yükleri kaldırmak için henüz çok küçükler. Hayatları mücadele ile geçecek nasılsa. Şimdiden bu yükün altına girmemeleri lazım. Bu da bizim elimizde.

Ne yapacağız peki?

Çocuklar artık sosyal medya ve arkadaşları aracılığıyla her şeyden hemen haberdar oluyorlar. O nedenle genel bir virüs salgınından veya ülkemizde olan afetlerden haberdar etmeyin diyemeyeceğim. Gerçekçi olmaz.

Ama bence her dakika haberlerin karşısına oturtmayalım onları.
E, hiç mi haber seyretmeyeceğiz?
Tabii ki seyredeceğiz ama onlarla olduğumuz ortamlarda çok da gerek yok bence.

Tüm sohbetlerimiz bu karanlık tablolardan oluşmasın.
E ne konuşacağız? Saklamayalım demiştik.
Doğru, saklamıyoruz ama konuşacağımız konu bence olan biten hakkında tüm ailenin hisleri ve bir sonraki adımın ne olacağı çerçevesinde olmalı. Hislerimiz çok önemli gerçekten. Bu “his” ve “hisleri ifade etme” konusuna takmış durumdayım biliyorsunuz 🙂 Yoksa bu konuda kitap yazmazdım sanırım.

Yetişkinlerin de endişelendiğini görmeleri ve endişe duymanın, korkmanın normal bir his olduğunu yaşamaları gerekiyor diye düşünüyorum. Fakat orada bırakırsak omuzlarına yük koymuş ve geri çekilmiş oluyoruz. Bunun yerine “Ne yapabiliriz?” sorusunu cevaplamak lazım diye düşünüyorum.

Bir virüs salgınıysa durum, kendimizi nasıl koruyacağız? Ne gibi tedbirler alacağız? Evimizde her türlü gerekli malzeme var mı? Eksiklerimiz varsa listemizi yapıp alıyor muyuz? En kötü ihtimalle bizler de hasta olursak hangi adımlar atılacak ve devamında nasıl bir süreç yaşayacağız? Kafamızdaki tüm soruları döküp, hep birlikte A, B hatta C planı yapmaya çalışırsak kendimizi daha iyi hissedeceğiz ve bunun da ötesinde gerçekten hazırlıklı olacağız diye düşünüyorum.

Doğal afetler için de benzer durum söz konusu. Binamız sağlam mı? Ölçümler yapılmış mı? Değilse veya soru işareti varsa neler yapacağız? Deprem anına nerelerde olabiliriz? Okulda, evde, sokakta, metroda, arabada… Nerede neler yapmamız gerek. Bilmiyorsak araştırma zamanı geldi demektir.

Özetle hedefimiz, saklamak değil, konuşmak; içindeki endişeyi başkasına yıkmak değil, hislerimizi paylaşıp birlikte çözüm bulmaya çalışmak olmalı.

Kaçmak değil, üzerine gitmek.

Korkmak değil, plan yapmak.

Okumak, araştırmak, konuyu ciddiye almak.

Ama bunu bir felakete dönüştürmeden, mantıklı ve gerçekçi bir şekilde ele almak.

Başkaları için, zorda olanlar, yaşananlardan birebir etkilenenler için ne yapabileceğimizi konuşup, bızdıklarımızla elimizden geldiğince yardım etmek de bence hepimizin ruhuna iyi gelecek bir yaklaşım olacaktır. Yardım etmek, el uzatmak insanı iyileştiren bir şey. Bunu da lütfen hep aklımızda tutalım. İşe yarama hissi gibisi var mı…

Endişelerimizin üstesinden gelemiyorsak veya bızdığımıza yeterince yardımcı olamadığımız hissiyle geceleri uykusuz kalıyorsak, uzmanlardan yardım istemek atılabilecek önemli adımlardan.

Yapılacak çok şey var aslında. Yeter ki harekete geçelim.

Hepimize sağlıklı, güvenli günler diliyor, bu konuda önerilerinizi de ayrıca beklediğimi ifade etmek istiyorum.

Akıl akıldan üstündür neticede.

Leave a comment