Küçükken son derece çekingen bir kızdım. Soru sorarlar, en basitinden hem de, kızarır bozarırdım. Annemin arkasına saklanma, tanımadığım ya da yeni tanıştığım kişilerin bana soru sorması durumunda gözlerimin dolması gibi pek çok antisosyal davranışı bende bulabilirdiniz.
Sonra, zaman içerisinde hem yaşım ilerledikçe, hem okul hayatının devreye girmesiyle sosyalleşmeye başladım. Çekingenliğin bana zarar getirdiğini, yaşıtlarıma göre geri planda kaldığımı ve bundan rahatsızlık duyduğumu fark ettim. Üstelik arkadaşlarımla, çevremdeki kişilerle iletişimim arttıkça kendimi daha kuvvetli hissetmeye, hayattan daha da çok keyif almaya başladım. O zamandan bu yana doğru iletişimin, dostluğun, insanlara olumlu yaklaşmanın önemli olduğuna inanırım.
Şimdi benzer bir resmi kızımda görüyorum. Maya’nın yeni bir yere, yeni tanıştığı kişilere alışması zaman alıyor. Uzun bir süreç yaşıyoruz çoğu zaman. Sonra birdenbire her şey yoluna giriyor, kendini rahat hissediyor, o komik, kendine güvenli, eğlenceli kızım ortaya çıkıyor ve hayat daha güzel oluyor 🙂
Bir yandan yenilikler onu korkuturken, bir yandan da benden ayrı kalma, benim ondan uzaklaşma ihtimalim ve bir şekilde bana ulaşamama korkusu hep bir engel olarak karşısına çıkıyor.
Tüm bunları gözlemlerken çeşitli yöntemlerle kızımı açmaya çalışıyorum. Fakat deneme-yanılma yöntemi pek de işe yaramıyor. Düzelteyim derken daha da bozuyorum sanki. İki adım ileri, bir adım geri… Bunun üzerine yorumlarına ve yönlendirmesine güvendiğim, üstelik bebeklikten bu yana Maya’yı tanıyan pedagogumuza başvuruyorum.
Drama öneriliyor Maya için. Bunu daha önceki okulunda da önermişlerdi. O zaman dikkate almamıştım. “Bu kadar çekingen bir çocuk nasıl olacak da rol yapacak???” gibi bir düşünce hakimdi bende.
Bu sefer denemeye karar veriyorum.
Sonra bir kitap öneriyor pedagogumuz. Onun önerdiği kitaplar her zaman faydalı oldu bugüne kadar. Hemen not alıyorum, sipariş ediyorum.
Hep duyduğum cümle şu: “Maya’nın ilköğretime başlamadan önce bu çekingenliği ve tedirginliği üzerinden atması lazım. Yoksa çok zorlanır.”
Öğretmenlerinden, pedagogumuza, kızımızı sadece 30 dakika boyunca gözlemlemiş olan drama öğretmenine kadar herkes aynı yorumu yapıyor. Eh, herhalde doğrudur bu yorum diye düşünüyorum ama elimden de pek bir şey gelmiyor. İçimi sıkıntı kaplıyor. Şimdi bir tarih var önümde. Sanki bu tarihe kadar bu çocuk istenilen kıvama gelmezse, okul hayatı zindan olacak, geri kalacak, silik bir tip olacak.
Bu his hiç mi hiç hoşuma gitmiyor.
Bu sefer savunma mekanizmam devreye giriyor. “Aman canım ben de böyleydim. Ne dramaya gittim ne de annemler beni pedagoga götürdüler. Okul falan derken açıldım işte bir şekilde – hem de kabak çiçeği gibi. Şimdi kimse susturamıyor beni. Cır cır konuşuyorum işte. Öyle bir güvensiz hâlimde yok çok şükür“
Zamanla, yaş ilerledikçe ve tecrübeler arttıkça, burnu acı olanları ile sürtüldükçe o da öğrenecek, gelişmesi gerekecek.
Ama bu düşünceler beni tam da mutlu etmiyor. İçimdeki sıkıntıyı atmamı sağlayamıyor. Farklı bir ses, “Ağaç yaşken eğilir. Şimdi bu sorunlar daha minik, daha çözülebilirken üzerine gitmek lazım ki ileride daha zor durumlarla karşılaşmayalım.”
Haydiiii yine karşımda o tarih. Eylül 2012. Maya daha güvenli, daha rahat, daha özgür olmalı.
İyi de ya bu yapısına aykırıysa? Çok şey mi bekliyorum minicik kızımdan? Düzelteyim derken beter mi ediyorum?
Onunla konuşuyorum karşıma alıp kocaman bir kızmışçasına. Anlatmaya çalışıyorum özgür ve kuvvetli olmasının ne kadar önemli olduğunu. İçinde var olan kuvvetli, dirençli kızın ortaya çıkmasına izin vermesini istiyorum. Benim ona güvendiğim kadar onun da kendisine güvenmesini istiyorum.
Söylenenler ona ne kadar anlamlı geliyor bilmiyorum. Pek de hoşuna gitmiyor zaten. (“Amaaan yine çok konuştum, gereksiz yere kızı sık boğaz ettim. Yanlış yaptım galiba.” diyorum. Ama diğer sesim, “Olur mu canım, olgun bir insan muamelesi yapmalısın. Olanları olduğu gibi anlatmalısın ki o da anlasın niye bazı şeyleri yapmaya zorluyorsun.”)
Kendi içimde ikilemdeyken bu iş nasıl çözülür onu bilemiyorum. Düzelteyim derken bozuyorum.
Kızımı o kurs buraya, şu ders başka yere sürüklemek istemiyorum. Öte yandan faydalı olacaksa niye olmasın diyorum.
Anlayacağınız müthiş bir tartışma programı var şu an beynimle kalbim arasında. Hangisi kazanacak göreceğiz.
Yeter ki düzelteyim derken beter etmeyeyim!
Bu arada bu konuyla ilintili harika bir yazıyla karşılaştım internette: “Leave Shy Children Alone!” başlıklı yazı konuya çok doğru bir açıdan yaklaşıyor. Siz de benim gibi düşünceler içerisindeyseniz, okumanızı öneririm.
Category: Çocuklu Olmak, Genel
12 Comments