Şu son zamanlar duygusal anlamda yoğun günler yaşıyorum. 2012 senesi için pek çok şey söylendi. Çoğu olumsuzdu. Dünyanın sonu dendi, gelecek olmayacak dendi,…
Olumsuz mizaçlı pek çok kişi bunu fırsat bilip dehşet hikayeleri yarattılar kafalarında ve keyifle etraflarındakilerle paylaşmaya başladılar. Bu gruptan uzaklaşıyorum ben hemen, tahammül edemiyorum.
Ancak okuduklarımdan biri ilgimi çekmişti: 2012 senesinde pek çok şey eskisi gibi olmayacak. Bundan bazı kişiler olumlu, diğerleri olumsuz yönde etkilenecekler. Olumlu düşünen, olaylara iyi niyetle yaklaşanlar olumlu değişiklikler yaşarken, diğerleri için durum farklı olacak. Değişim kimisi için iyi, kimisi için kötü olacak, ama mutlaka gerçekleşecek…
İlginç gelmişti bana. Nasıl bir değişim acaba? Bilim kurgu filmlerinde olduğu gibi mi, yoksa ince detaylarda mı?
2011 senesi itibari ile yavaş yavaş bu değişimleri hissetmeye başladım. Tarifi zor. Net olarak belirtmek belki de yanlış, çünkü ben de tam anlayamıyorum ama hayatımda bir şeylerin değiştiğinin farkındayım. Üstelik daha da değiştirmek için karşı konulmaz bir istek var içimde. Öyle ki bazen frenlemem gerekiyor.
Günlük yaşamdaki ufak tefek alışkanlıkların değişmesinden tutun, arkadaşlıkların farklı bir formata dönüşmesi, dostlukların yaralanması ya da oluşması, inanılmaz hareketli bir yaşama geçiş ve bununla birlikte gelen yepyeni bir grup insanın hayatımda yarattığı değişikliklere kadar pek çok şey şekil değiştiriyor, yeni oluşuyor ya da yok oluyor. Ciddi bir hareketlenme var gerçekten. Adeta müthiş hareketli bir denizdeyim. Kimi zaman minik teknem devrilecek diye korkarken müthiş bir heyecanla ilerliyorum, kimi zaman denizin altındaki o nefis mercanların ve renkli balıkların beni hipnotize etmelerine izin veriyorum…
Tüm bu olanların içerisinde beni en çok etkileyen herhalde kızıcık sayesinde tanıdığım bir grup “anne”nin giderek “arkadaş” – “yakın arkadaş” noktasına gelmiş olması. Kademeli olarak oluşan bu değişim bu sene öyle bir noktaya geldi ki, hayatımda ciddi ciddi yer alır oldular güler yüzleri, gösterdikleri destek ve paylaşımları ile. Onlar “dost” kelimesini belki de beni şaşırtacak derecede hak ediyorlar.
Geçenlerde çoğuyla bir vesile ile biraraya geldiğimizde kendilerine bunu ifade etmek istedim. Her ne kadar elimdeki kadehe vurup, birkaç cümle söylemek istediğimi kendi hür irademle belirtsem de, birden bire yirmi kadar kişinin gözlerini üzerimde hissedince, o sessizlikte tam da hissettiklerimi dile getiremedim, getirmekten korktum yaşadığım duygu seli nedeniyle.
Eskiden dostluk denince ölçüm, yakınlığın yanısıra senelerdi aslında. Yani bir kişinin benim dostum olabilmesi için uzun bir süredir o kişiyi tanıyor olmam gerektiğine inanırdım. Yanlış bir yaklaşım da sayılmaz aslında, bir kişinin farklı ortamlardaki hâl ve olaylara karşı yaklaşımını görebilmek için.
Oysa şu anki bilgi ve tecrübeme bakarak sürenin o kadar da önemli olmadığına kanaat getirdim. Yakınlık, şeffaflık, net ve içten olma gibi özellikler olmazsa olmazlar ama süre artık eskisi gibi önemli değil. Bunu anlıyor, hissediyor ve her şeyden öte yaşıyorum.
Bir süre önceki duygu dolu anlar ve etrafımızı saran bu harika insan grubu benim dostluk tarifimin tekrar üzerinden geçmeme vesile oldu.
Bunları sizlerle paylaşmadan önce, sizlere benden ufak bir ödev – beyin jimnastiği diyelim ya da daha sempatik olması için 🙂 Rahat bir koltuğa gömülün ve şu soruları tek tek cevaplayın. Bakalım ne çıkacak cevaplar, belki sizi bile şaşırtacak. Kim bilir?
Dostluk nedir sizce?
Niye bazı kişiler arkadaştır da bazıları dosttur?
Kadınların dostluk tarifiyle erkeklerinki farklı mıdır? (Karşı cinsten birine sorun, bakalım ne cevap gelecek.)
Siz gerçek dost musunuz? (Etrafta kimse yok, rahatlıkla cevap verebilirsiniz. Kendi kendinize itiraf edin eğer değilseniz de…)
Dostların mutlaka birbirlerine benzemesi gerekir mi? Çok farklı yapıda iki kişi dost olabilir mi?
Dostunuz gerçekten sizin farklı bir görüntünüz, değişik bir versiyonunuz mudur?
“Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” sözü doğru mudur?
…
Bu soruları ben de kendime soruyorum bazen. (Cevapları bende saklı :))
Ama yaptığım dostluk tarifini sizlerle paylaşacağım, merak etmeyin:
Dostluk;
Her şeyden önce sıcaklıktır harika bir gülümseme ile birlikte gelen.
İçtenliktir, açık saklamaya çalışmadan, olduğu gibi gösterebilmektir kendini, iyisiyle kötüsüyle.
“Ben” değil “sen”dir çoğu zaman, ama gerektiğinde o saf “ben” i de paylaşabilmektir.
Karşısındakinin aklına gelmeyeni düşünebilmek, bunu da karşısındakine o farkında olmadan düşündürtebilmektir kredi almaya gerek duymadan.
Bir hedefe doğru tırmanırken arkadan destek vermektir, ayak kayınca aşağı çekmek değil, yukarı itmektir.
Anlayıştır, anlayıştır, anlayıştır.
Saygıdır, sevgidir, ikisinin karışımı hislerin muhteşem kokteylidir.
Karşısındakinin nefes almasını sağlamaktır, boğmak değildir.
Kahkahadır, paylaşımdır, keyiftir.
Tüy kadar hafif, demir kadar yoğun olabilmektir.
Birlikteliktir, manen veya fiziken. En yakınlarım, uzun süre görüşemesem de kaldığım yerden dostluğuma devam edebildiklerimdir.
Ölçüp biçmek değildir eldekileri. Yaşamaktır, tadına varmaktır sadece.
Kollarını açmak, sevgiyle sarılmaktır (bunu yazıldığı anlamıyla söylüyorum – dokunmak çok önemli bence, sarılmak, yakın dostunu bağrına basmak,…)
Eleştirmemek için dilini ısırmaktır, hele de karşındaki zaten dağılmış durumdaysa.
Öte yandan zamanında ve dozunda doğru yolu gösterebilmektir.
Orada olmaktır, yaz, kış, sabah, akşam,… İhtiyaç olduğunda sığınılacak bir liman olabilmektir, ölçüp biçmeden,… Sadece orada olmaktır.
Sıcaklık, içtenlik, saflık ve düz olmaktır dostuk…
Yani en azından benim için…
Category: Günlük Hayat
8 Comments