Bir Yazar – Bir Okul

Tülin Kozikoğlu ile bir arkadaşım aracılığıyla tanıştım. Elimde yazdığı kitaplardan biri “Lili ve Yedi Çocuğu: Ali, Hiç Uykum Gelmedi”, heyecanla bakınıyorum etrafıma ama tanımadığım için yanlış masaya oturuyorum, daha doğrusu boş masaya. Ortak arkadaşlarımız geldiğinde her birimizi ayrı masalarda buluyorlar 🙂 Böylece buluşmuş oluyoruz.

Elimdeki kitabını özellikle seçmiştim. Öncelikle tabii ki kendisiyle tanışacağım için yanımda mutlaka bir kitabı olsun istemiştim. Ama bununla birlikte o dönem Maya’da yaşadığımız uyku sorunu ile ilgili olduğu için edindiğim bir kitaptı.

Tülin’den imzalamasını rica ettiğimde anlık bir duraksama sonrasında, “Aslında kitaplarımı imzalamak istemiyorum ama…” diyerek, hafif çekingen bir tavırla imzaladığını hiç unutmam.

Aradan geçen zaman içerisinde kontağımızı kaybetmedik ve kendisinin yaptığı okul gezilerinden haberdar olabildim. Tülin’e çocuklarla buluştuğu bu ortamlardan birine katılmak istediğimi belirttiğimde, onun seçtiği okulun bir devlet okulu olması beni daha da mutlu etti.

Ve işte geçtiğimiz haftalarda kendimi Büyükdere’nin sırtlarında Turgut Akan İlköğretim Okulu’nun bahçesinde buldum.

Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki, okulun muhteşem bir manzarası var. Tepeden Boğaz’ı görüyor!

Otopark olarak kullanılan yeri (zaten çok az araba var) ise aslında çocukların oyun alanı. Dolayısıyla çok dikkatle, kimseye çarpmadan ya da topları patlatmadan arabamı park etmeye çalışırken, oyun oynayan çocuklar gayet rahat, istiflerini bozmadan yaptıklarına devam ediyorlar.

Hepsi güler yüzlü, birbirinden tatlı çocuklar. Okula ısınıyorum hemen. Sevgili Tülin’in okuma yaptığı sınıfa çıkarılıyorum çabucak.  Okuma yeni başlamış, sınıfa girince tüm gözler bana çevriliyor ama sessizce arkalara kayıyorum çabucak. Birkaç ufaklık dönüp dönüp bana bakıyorlar. Dayanamıyorum onlara komik suratlar yapıyorum, nereye bakacaklarını şaşırıyorlar ama hâllerinden çok eğlendikleri belli.

Tülin öncelikle bilgi veriyor çocuklara, bir anlamda eğitiyor.

Kitap nedir?

Kitabı yazan kişiye ne denir?

Çizer kimdir, ne yapar?

Kitap nasıl oluşur?

Kitabı nasıl oluyor da kitapçılarda bulabiliyoruz? Kim getiriyor oraya kitapları?,…

Bu şekilde çocuklar yazarın ne iş yaptığını, bir kitabın nasıl görsellik kazandığını ve kitaba ulaşmalarını sağlayan aracıların kimler olduğunu öğreniyorlar.

 

Bu bilgilendirmeden sonra sıra geliyor kitaplardan birine.

“Lili ve Yedi Çocuğu: Peli, Dondurma Yok mu?”

Peli dondurmayı çok seven bir çocuk. Evde balık piştiği gün “Dondurma yok mu?” diye soruyor. Tavuk, pırasa gibi başka yemekler piştiğinde de sorduğu soru aynı. Annesiyse çocuğunu sağlıklı yedirme derdinde, olmayacak dondurma denemelerinde bulunuyor. Yedirmek istediği tüm yiyecekleri dondurma ile karıştırıyor. Ama haliyle başarılı olamıyor. Kızan annesi tarafından cezalandırılan Peli, aç karnına yatağa gönderilince gece acıkıp, dolaptaki yiyeceklerin tadına gizlice bakıyor ve aslında onların ne kadar da lezzetli olduğunu keşfediyor. Yemeğinden sonra da bir top dondurmayı hak ediyor.

Tülin kitabın içeriğine uygun aksesuarlar kullanmış. (Okuma bittiğinde ilk sorum bunların hepsini nereden bulduğuydu. Öyle şekerler ki…)

Turgut Akan İlköğretim Okulu

Dondurmalı küpeler, dondurmalı gözlük, dondurmalı baloncuklar,…

Okumayı interaktif yapıyor Tülin. Mümkün olduğunca çocukları işin içine katmaya çalışıyor. Örneğin dondurma çılgınlığından yola çıkarak başka ne çılgınlıklar olabileceğini soruyor çocuklara. Cevaplar çeşit çeşit: cips çılgınlığı, okul çılgınlığı, pırasa çılgınlığı, ev çılgınlığı,…

Çocuklara ne yapılsa çok eğleniyorlar. Tülin dondurmalı baloncuktan üflüyor havaya baloncukları, hepsi koşuşuyor yakalamaya. Üfleme ve yakalama faslı biterken, sıralarına geçen iki çocuğun konuşmasını duyuyorum:

“Ay çok eğlenceli!”

“Eveet!”

Kitap sonlanınca, Tülin sınıfa dönüp, “Benim canım çok dondurma çekti. Ya sizin?” diye soruyor. Bir an için “A dondurma mı verecekler çocuklara?” diye düşünüyorum. Çocuklar da “Eveeet!” diye bağırıyorlar. Tülin, “Ama burada dondurma yok, yiyemeyiz. Onun yerine başka bir şey yapsak? Mesela şakadan dondurma yapsak, kendi dondurmamızı yaratsak, sonra şakadan yesek?” diyor.  Çocuklar bu fikri de beğeniyor, tezahürat ediyorlar.

Turgut Akan İlköğretim Okulu

Hemen renkli kartonlardan önceden kesilmiş daireler dağıtılıyor. Hepsi istediği gibi dondurma yaratmaya başlıyor. Dinozorlu dondurma, uçaklı dondurma, pizzalı dondurma, anneli dondurma, Barbie’li dondurma,… Sonra bu dondurma topları kocaman bir külahın üzerine yapıştırılıyor ve hep birlikte yermiş gibi yapılıyor.

Kapanıştan önce çocuklara sticker ve kitap ayracı hediye ediliyor. Miniklerden biri bana elinde tuttuğu stickerları göstererek “Bana fazla verdiler.” diyor ve benim cevap vermemi beklemeden yayınevinin yetkilisine gidip fazla stickerı iade ediyor. Bu davranış beni çok etkiliyor. Pek çok çocuk kendisinin olsa da başkasınınkine göz koyarken, daha fazlasını isterken, böyle bir dürüstlük ve tok gözlülük çok ama çok hoşuma gidiyor.

Benim katıldığım okuma ilköğretim birinci sınıflara yapıldı. Bunun ardından ikinci sınıflarla devam edecekti Tülin Kozikoğlu.

Ayrılmadan toplu resimlerini çektim. Bazılarının bilgisayarı varmış. Resimlerine “0 km.Bızdıklar”dan bakmalarını tembih ettik.

Bahçeye çıktığımda top oynayan o gülümseyen yüzlerden biri, “Abla arabanın markası ne? Biz tam anlayamadık da…” diyor. Söyleyince tekrar ediyor ve ardından büyük bir şevkle bana talimat veriyor, “Gel, gel, sağ, gel,gel abla gelllll….” El sallıyorum onlara ve labirent gibi yoldan aşağı sahile iniyorum aklım okulda kalarak.

Bu kadar şeker çocukların, sünger gibi her verileni emiyor olması çok hoşuma gidiyor, Tülin’in yaptığı çalışmayı gönülden tebrik ediyorum ve ‘Daha nicelerine…’ diye içimden geçiriyorum.

2 Comments

  1. devrim
    çook keyifli:))
    Reply 5 July 2011 at 14:35

Leave a comment