Bir Okuma Saati Daha Yaşandı

Ba-yı-lı-yo-rummmmm…

Neye mi?

Herşeye.

O günün sabahı karnımdaki kelebeklere…

Vakit yaklaştıkça kalbimin giderek yükselen sesine…

Aynadaki heyecanlı yüz ifademe…

Sihirli Sayfalar’a adım atarken adımlarımın hızlanmasına…

İçeride bizden önce gelen bir bızdık varsa, bizi gördüğündeki yüz ifadesine, o kocaman gülümsemeye…

Bıdık bıdık bacaklarıyla merdivenlerden inmelerine…

Okuma saati başlayana kadar geçen sürede kocaman insanlarmış gibi sohbet edip, kapıdan her geleni karşılamalarına…

“Haydi başlıyoruzzzzzzzzzzzzz!” deyince pıtı pıtı halılı köşemize gelmelerine…

Ben kitap okurken değişen yüz ifadelerine…

Sürekli kucağıma “istek” kitaplarını koymalarına…

Dayanamayıp yorum yapmalarına…

Herşeye bayılıyorum. Tüm bu doğallığa, her sunulanın makbule geçmesine, beğenilmesine bayılıyorum.

Evet, ikinci okumamız gerçekleşti ve ben mutluluk sarhoşu olarak bu satırları yazıyorum 🙂

Bu sefer 12 kişi ve minicik bir bebektik. Üstelik bebeğimiz benim Tarsus

 

Amerikan Koleji’nden arkadaşım Tolga’nın yakın zamanda dünyaya gelmiş bebeğiydi. Bebek annesi ve babaannesi ile okuma saatimize gelmişti 🙂

Harika kitaplar okuduk, güldük, eğlendik.

Ardından isteyenler aktiviteye katıldılar, kitaba doyamamış olanlar benimle birkaç kitap daha okudular.

Annelerini soyup soğana çevirdiler. En başta benim Maya!

 

“Mayacım her hafta birşey alamayız tatlım” diye nazikçe uyarmaya çalışıyorum. Evet, kitap almayı ben de çok seviyorum ama evdeki kitaplar artık kütüphanelere sığmamaya başladı.

O kadar akıllı ki (yavrum benimmmm), aslında kendisi için aldırmak istediği, ne olduğunu tam anlayamadığım maket kutusu ile yanıma gelip, “Bunu babaya alsak mı?” diye sordu. Babasının birkaç maketi var evde. Sanırım oradan yola çıkarak ve belki de gerçekten babasını düşündüğü için…
Zaten iki kitap, iki tane kendi doğumgününde ona verilmesi için (!) seçtiği kart alınmak üzere hazırda. “Mayacım onu da baba geldiğinde alsın” deyip işin içinden sıyrılmaya çalıştım. Hani yakında Pazar günleri babalar okuyacak ya 🙂

Okuma saatimizden sonra anneler bızdıkları eve götürmekte zorlandılar. Ama herkesin yüzü gülüyordu. Benim için de önemli olan buydu zaten.

Oradan çıkışta kızıcık ile Alkent Mezzaluna‘ya gittik (favori mekanlarımızdan) kutlamaya. Baş başa. Anne-kız. O elma suyunu, ben bir kadeh kırmızı şarabımı içtim, pizzamızı paylaştık. Kaçamak yaptık resmen. Kimseye söylemeyin 🙂
Üzerine de normalde hiç yapmadığımız bir şey yapıp, birer top dondurma yedik!!! Yaaa, çok yaramazdık çok.

Eve dönerken yolda komiklikler yapıp durdum kızıma. Onun katılarak gülmesi beni de güldürdüğü için, o daha da güldü, ben de o güldükçe güldüm. (Eskiden canım dedemin bir kahkaha makinası vardı. Düğmesine basınca bir adam komik bir ses tonuyla gülmeye başlardı. Bir süre sonra dayanamayıp biz de gülmeye başlardık. Harika bir aletti gerçekten. İşte aynı hesap bizimki de…)

En sonunda çatlak sesiye, “Anneeeee, çok komiksin! Gülmem bitmiyoooo, durduramıyorummmm” dedi. İyice gülmeye başladık bu cümle üzerine. Benim için ondan gelecek en güzel iltifatlardan biri “komik anne”. Asla ciddi bir anne olarak anılmak istemem zira.

İşte böyle sevgili dostlar. Evimize yorgun ama mutlu bir şekilde gelme, banyo, azıcık Monopoly (Metecim tekrar çok teşekkürler), kitap ve uyku. İşte günün sonu…

Ve bir okuma günü daha böyle bitti.

Perşembe yine oradayız, bekleriz 🙂

One Comment

  1. Sevgili Defnecim,
    Yazını okuyunca Mete'yle de paylaştım ve müjdeyi verdim.
    "Metecim artık Maya da monopoly oynamayı öğrenmiş ve akşamları annesiyle oynuyormuş." dedim. O da "Yani Maya bize geldiğinde ikimiz oynayabileceğiz yaşasınnn" diyerek sevincini dile getirdi.
    Bu arada Maya konusu açılınca sizde yapmış olduğu ve unuttuğu cam boyama kavanoz aklına geldi. Çok uzun zaman geçtiğini ve ne zaman alacağımızı söyleyip durdu. Bu da demek oluyor ki en kısa zamanda ayarlayıp buluşmamız gerekiyor:)
    Biz çok istememize rağmen prş günleri okuma saatine yetişemiyoruz. İlk başlarda ağlaya ağlaya gittiği, hatta gitmemek için çeşitli hastalık numaraları yaptığı, sürünerek gittiği okulundan şimdi de kopamıyor. Her gün saat 16:00 civarı almaya gittiğimde "Ben daha boya yapıyordum, neden erken geldin?" diye bir de fırça atıyor:)) Tabi bizim okuldan çıkmamız 16:30'a yaklaştığı için yetişemiyoruz. Ama umudumu yitirmedim, inşallah bir hafta ayarlayıp geleceğiz. Zaten Mete'nin bir kere geldikten sonra bir daha ne zaman gideceğimizi soracağından eminim.
    En kısa zamanda görüşmek üzere; Maya'ya kocaman öpücükler, sevgiler.
    Reply 22 March 2010 at 14:05

Leave a comment