
Öncelikle hepinize ailelerinizle keyifli, neşeli bir bayram dilerim 🙂 (30 Ağustos Zafer Bayramınız da ayrıca kutlu olsun! Bayraklarınız bulunduğunuz yerlerde dalgalanmaya başlamıştır umarım…)
Şu an bu yazıyı okuyabiliyorsanız büyük ihtimalle deniz kenarında değilsiniz! Yoksa bizim gibi, bayramı yaşadığınız şehirde geçirmeyi tercih edenlerden misiniz?
İstanbul caddelerini uzun zamandır bu kadar boş görmedim herhalde. Bayrama 3-4 gün kala sokaklar boşalıverdi.
Dönem olarak yaz sonu ve okul açılışından önce olduğu için aileler açısından son deniz zamanı. Evli olmayanlar için iş hayatına ara verip nefes alma zamanı.
Peki bayramı bayram olarak yaşıyor muyuz hiç?
Miniklerimize en iyi öğretme şekli yaşatarak diyoruz hep. Gerçekten de öyle ama konu bayram olunca ben nasıl yaşatacağımı bilemiyorum. Bu, bayramları zamanında eksik yaşadığım için değil. Tam tersi. Çocukluğumda, Mersin’de dolaşmadığımız kapı kalmazdı. Tüm aile büyükleri tek tek ziyaret edilir, salonda misafirler için ayrılmış bölümde yarım ay şeklinde bir oturma düzeninde, çocuklar en rahatsız sandalyelerde olacak şekilde oturulurdu. Önce hâl hatır sorulur, “Eee daha daha nasılsınız?” falan tarzı konuşmalar olurdu.
Büyüklerin işlerinin durumu, ardından çoluk çocuğun okul ya da evlilik durumu hakkındaki son gelişmeler karşılıklı paylaşılırdı. Mutlaka büyüklere kahve ikramı, çocuklara şeker, çikolata gibi ikramlar yapılırdı. Hep büyükler konuşur, küçüklerin sessiz ama kibarca oturdukları yerde sohbeti takip etmeleri beklenirdi.
El öpmeler, mendil içerisinde verilen harçlıklar, sabah kalkınca en cici kıyafetlerin giyilmesi, ziyaretler, iade-i ziyaretler,…
Bayramlar böyle geçerdi.
Şimdi biz eşimle bu tarz kapsamlı bir ziyaret yapmıyoruz ki kızımıza örnek olabilelim.
Bu sene annemler de biz de İstanbul’da olduğumuz için, bayram yemeğini birlikte yiyebileceğiz. Birbirimize sarılıp bayramlaşabileceğiz. Ama diğer zamanlarda çoğunlukla aynı şehirde bile olamıyoruz. Uzaktan yapılan telefon görüşmeleri ve iyi temennilerle bayram faslı bitiyor.
Daha çok seyahat, dinlenme, tatil olarak algılanıyor bayramlar artık. Hayat şartları büyük şehirlerde yaşayanlar için daha fazlasına, daha sıcağına pek de izin vermiyor sanki.
Peki toptan vaz mı geçeceğiz bayramların ne olduğunu anlatmaktan?
Buna içim elvermiyor. Geçen sene anneanneleri Maya ve kuzenlerine anlatmaya çalıştı, mendil içerisinde minik hediyelerini verdi. Çok hoştu çünkü en başta kalabalıktık, hep birlikteydik. İlk anlatımı anneannelerinden dinlediler, hediyelerini onun elinden aldılar. Benim için unutulmaz bir bayram günüydü. (“Bayramın Asıl Amacı” başlıklı yazımda bu yaşananlara yer vermiştim.)
Peki ben ne yapabilirim?
Bayram kutlama zamanıysa, aynı zamanda paylaşım zamanı olmalı diye düşünüyorum. Ve bu seneden itibaren kızıcığıma bayramlarda zor durumda olan kişilere nasıl yardım ettiğimizi anlatmaya, göstermeye başlamaya karar verdim. Onun yapılan yardımların övünülecek bir şey olduğunu değil, zaten yapılması gereken olduğunu yaşayarak öğrenmesini istiyorum. İleride ben ona hatırlatmadan, onun kendiliğinden ihtiyaçlı kişileri keşfedip, el uzatmasını, ona uzatılan eli sıkı sıkı yakalamasını diliyorum.
Kalbinde sadece tanıdıklarına değil, tanımadıklarına da yer olmasını istiyorum. Günlerini geçirirken birilerinin de onun desteğiyle yaşamlarını daha iyi geçirebildiğinin düşüncesiyle huzur bulmasını, sonra bunu kendi çocuklarına aktarmasını gönülden diliyorum.
Onun için bayramlar eskisi gibi olamasa da, eskiye takılıp kalmaktansa, ben bugünkü şartlarımla ne yapabilirim diye düşünmeyi tercih ediyorum.
Siz bayramda miniklerinizle neler yapıyorsunuz?
Category: Çocuklu Olmak, Günlük Hayat
4 Comments