Yine bir konukla açıyoruz haftayı. Hani insanın bir olayı ya da bir kişiyi “çağırması” vardır ya… Ya da en azından ben bunn olduğuna inanırım…
İşte Reysi Kamhi ile tanışmamız da benim “Burcu ve Berk ile…” serisi için yaptığım bir çalışmaya denk geldi. Bu çalışmadan dolayı değil, tamamiyle bambaşka bir şekilde tanıştık ama o dönem konsantre olduğum konu itibariyle sevgili Reysi ile tanışmak beni hem şaşırttı, hem de çok mutlu etti.
Geçenlerde Journey’de küçük bir grup sanat meraklısı bızdık ve anne-babaları bir araya geldik.
Journey’nin ortamını anlatmak zor. Tabii ki her alanı sanatla iç içe, çok renkli. Ama bunun ötesinde içeri girince, ilk defa da gelmiş olsanız bile, kendinizi çok tanıdık bir yerde buluyorsunuz. İçiniz ısınıyor.
Bunda sevgili Brownie’nin de katkısı çok. Kapıda sizi Reysi ile yarış hâlinde o karşılıyor. Tüm çalışma boyunca sizi yakın takibe alıyor. Bir malzeme yere düşerse hemen kapıyor. Bazen o malzemeden vazgeçemiyor ama niyeti iyi. O bir sanatçı köpek sonuçta 🙂
Sekiz çocuk peş peşe iki güzel çalışma yaptılar Journey’de. Toplam iki saat nasıl uçtu gitti anlamadık.
Bundan sonraki dönemlerde Journey’de “0 km.Bızdıklar” etkinlikleri olacağını da bu vesile ile duyurmuş olalım 🙂
Şimdi sizleri Journey’nin yaratıcısı sevgili Reysi Kamhi ile başbaşa bırakıyor, sınırsız sanatla dolu günler diliyorum 🙂
Sevgili Reysi, bu sanat dolu mekâna gelmeden, seni 0 km.Bızdıklar okurlarına tanıtmayı çok isterim. Bize biraz kendinden, Journey öncesinden bahseder misin?
Sevgili Defne Merhaba, öncelikle ilgin ve desteğin için çok teşekkür ederim. Ben Marmara Güzel Sanatlar “Resim” bölümü mezunuyum. Ardından da Yıldız Teknik Üniversitesi’nde “Sanat ve Tasarım” bölümünde Kent, Hafıza ve Sanat üzerine tez çalışmamı tamamladım. Yaklaşık dört senedir kendi atölyemde sanatsal çalışmalarımı gerçekleştiryor, sergilere ve çeşitli projelere hazırlanıyorum. Hatta Aralık ayı boyunca Pg Art Gallery’de 3. Kişisel sergim olan “Dear Universe,” isimli sergimi izleyebilirsiniz.
Aynı zamanda üç yıldır da çocuklara resim dersleri vermekteyim. Yani onlarla yan yana gelmek benim için yeni bir şey değil. 2014 Temmuz ayında atölyemi Tophane’ye sanatın kalbinin attığı bir muhite taşıdım. Ve atölyemin bir bölümünü çocuklarla çalışabileceğim, onların kendi sanatsal yolculuklarına çıkabilecekleri bir sanat platformuna dönüştürdüm.
Journey’i kurma fikri nasıl gelişti?
Bir mekan yaratmak ve çocukları o mekanda sanat üretimiyle erken yaşta buluşturma isteği büyük bir motivasyon oldu benim için. Sanatın kalbinin attığı yerde olsunlar sanatla büyüsünler, sanatla hayatlarındaki bir yaşam şekli olsun istiyorum.
Fikrin oluşmasıyla gerçekleşmesi arasındaki süreci biraz anlatabilir misin?
Aslında altı ay kadar uzun bir çalışma sürecini içinde barındırıyor. Journey’nin bir yuva, bir okul olmadığının ayrımını çok net çizerek başladım yola. Sevgili dostum Mirey Nasi ile bir araya gelerek Journey’nin söylemi üzerinde çok uzun süre beraber çalıştık. Bir arada üretmek, yaratıcılığı pekiştirmek, paylaşmak ve deneyimlemek için bir alan Journey. Derken yavaş yavaş böyle bir mekân nasıl olmalı sorusunun yanıtlarını aramaya başladım. İnternetten yurtdışındaki örnekleri izlemeye çalıştım. Grafik tasarımcı yetenekli arkadaşım Neşe Nogay bana Journey için harika bir kurumsal kimlik hazırladı. Ve tabii ki ailem en büyük destekçim oldu. Bir şekilde hep beraber bu hayali gerçekleştirmiş olduk.
Journey’e gelen çocuklar sanki özgür bir alanda bulacaklar kendilerini. Böyle hissediyorum her buraya geldiğimde. Sence de öyle mi? Yoksa yine de belirli bir çerçeve olacak mı? Oluyor mu?
Ben çok kuralcı biri olmadım hiçbir zaman. Hele sanat alanında kuralların yaratan kişiyi/çocuğu çok boğduğuna inanırım. Çocukların yavaş yavaş büyüdükçe sanattan uzaklaşmalarının da başlıca sebebi bu sanırım . Sanatın zamanla bir sorumluluk veya bir ödeve dönüşmesi… Ya da üretilenin artık mükemmel gözükmesi gerektiğine dair bir algının oluşması.
Atölye benim için bir üretim ve vakit geçirme alanı. Kitap okumak ya da sadece müzik dinlemek için de geliyorum atölyeme. İşte Journey’e gelen çocukların da kendi atölyeleriymiş gibi hissetmelerini diliyorum. Derslerimizin konuları ve yönlendirmelerim hep oluyor tabi ama bir çocuk o gün kendini resim çizecek, üretebilecek gibi hissetmiyorsa asla zorlamam ya da çocuk kitaplardan birini gözüne dikmiş, heyecanla ona bakıyorsa resim yapmak yerine kitabın sayfalarını karıştırmasını tercih ederim.
Programları nasıl belirliyorsun? Burada çocuklar için neler var?
Malzemelerin tüm albenisiyle, renkleriyle çocukların etrafını sarıyor olması bile onların yaratıcılıklarını hemen tetikliyor aslında. Renklerinin dünyasına hemen dalmak istiyorlar. Ancak sanat gerçekten bir yolculuk ve devamlılık çok önemli. Bu sebepten ben her ders için konu başlıkları belirliyorum resim atölyesinde. Örneğin bir dersimizin konusu “Gustave Klimt’in Kadınları” oluyor. Klimt üzerine minik bir görsel sunum hazırlıyorum. Sonra da çocuklar ellerine malzemeleri alıyor. Hem yeni şeyler öğreniyorlar hem de bir sanatçıyı tanımış oluyorlar. Ya da sadece sanat tarihinden yararlanmıyoruz da bir arada üretmeyi sağlayacak çeşitli eğlenceli konular üzeinde yoğunlaşıyoruz, örneğin hep beraber kolilerden bir totem oluşturuyoruz. Bu gibi başlıklar sayesinde her ders çok verimli ve dolu dolu geçiyor.
Sence sanat nedir?
Sanat bizi saran her şey.
Hislerini, düşüncelerini kendi dilini bularak anlatma, kendini ifade etme yolu.
Çocukların sanata bakış açısı ile yetişkinler arasında nasıl farklılıklar gözlemliyorsun?
Çocuklar için sanat bir amaç her şeyden önce. Anda eğlenerek yaratıcılıklarını keşfediyorlar. İlkel sanatın zevkini tadıyorlar. Sanat onlar için bir oyun gibi. Malesef içimizdeki küçük sanatçı büyüdükçe etraftaki baskılar nedeniyle sanattan uzaklaşıyor. Oyun olmaktan çıkıyor ve sanki sadece sanatçıların ya da profesyonellerin anladığı bir alana dönüşüyor. Mesafeli ve korktuğumuz bir alan.
Ve tabii yetişkinler için sanatsal üretim sadece “güzel” ya da “güzel değil” değerlendirmesi seviyesinde kalabiliyor. Elbette “Ne güzel olmuş” demek önemli ancak çocukların yaratıcılıklarını güzel olsun olmasın desteklemek, sanatsal üretimi özgür bir alanda koruyabilmek daha da önemli.
Türkiye’de sanat ne noktada sence?
Türkiye’de yoğun bir sanat gündemi var. Hele yavaş geçen yaz aylarından sonra Eylül’den itibaren fuarlarla sergilerle çok hızlı akıyor her şey. Hatta her şeye yetişmek neredeyse imkansız. Ama ben sanatçı olarak o kadar çok bu dış hengamede olmuyorum. Sanatsal üretim senden düşünmek için çok zaman istiyor. Ben daha çok kendi gelişimime odaklandığım bir yolculuk olarak görüyorum sanatı.
Bir çocuğun sanata kabiliyeti olduğu nasıl anlaşılır?
Ben herkesin zaten içinde bir yaratma içgüdüsüyle doğduğuna inanıyorum. Sadece içlerindeki o yaratma cesaretini tetiklemek ve şevklendirmek, desteklemek gerekiyor.
Bir adım ileri gidersek, sanat eğitimi almak isteyen bir çocuğun ya da gencin atması gereken önemli adımları sıralayabilir misin? Onlara bir ipucu vermek istesen ne derdin?
Bol bol malzemeyle temas etmeleri ve yapabiliyorlarsa ailelerinin desteğiyle odalarındaki küçük bir alanı kendi atölye alanlarına çevirmeleri olacaktır. Orada özgürce, kirlenme ve kirletme kaygısı taşımadan sanatın eğlencesini keşfetmelerini sağlamak en önemli adımlardan biri.
Sanat söz konusu olunca biz yetişkinlere ne önerirsin?
Sonuç değil süreç odaklı, yaratıcılığın keşfedildiği eğlenceli ve özgür bir paylaşım.
Son olarak, sanat yaşamında seni en çok etkileyen birkaç sanatçı kim ve neden?
Louise Bourgeois 20.yy’ın en önemli kadın sanatçılarından biri bence. Sanatının merkezine kendi çocukluk yıllarını koymuş. Sanatçı geçmişinin tüm izlerini resimlerine ve heykellerine yansıtarak aynı zamanda şu sözleri söylemiş : “My childhood has never lost its magic, it has never lost its mystery, and it has never lost its drama.”
Ve yine çok önemli bir performans sanatçısı olan Marina Abramovic benim için vazgezilmez, örnek aldığım bir sanatçı. Kendi üretiminin merkezine dışta değil, içte olmayı sokuyor. Her zaman çok özgün ve tüm işlerinde spiritüel yaklaşımı,o trans halini izleyebiliyoruz. İzlediğim belgeselinde “Artist is Present” sergisindeki performansı için aylarca meditasyon yaptığına tanık oluyoruz. Her zaman ilk olarak kendinden yola çıkıyor ve izleyiciyle buluşuyor.
Category: 0 km.Kültür, Konuklarımız
No Comments