En Özenli Hâliniz Kim İçin?

Geçen yazıda neden boşanıldığı konusunu ele almıştım. Bu yazıyı takiben yazıyı okuyanlardan bloga değil ama bana yorumlar geldi. Enteresan görüşler var gerçekten. Görebildiğim, bu konuda kafa patlatan bir tek ben değilmişim…

Bugün evlilik konusunu keyifli ve faydalı bir şekilde ele alan I’d Trade My Husband for a Housekeeper isimli kitaptan bir kaç önemli noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Kitap, özelikle çocuk doğduktan sonra evliliği korumanın yöntemlerini şakacı bir üslupla anlatıyor.

Mutlu bir evliliğin dört temel malzemesi olduğu söylenmiş kitapta.

Bunlardan birincisi mutluluğu karşımızdakinde değil, kendimizde aramamız gerektiği. Pek çok yönden mutlu olabilecek bir kişi, kendini motive etmezse mutlu olamayabiliyor.  Mutluluğu boşanmayla kazanacağını düşünse de büyük bir yanılgı içerisinde olabiliyor.

İkincisi sizin ve eşinizin önceliklerinin farklı olabileceği gerçeğini görebilmek. Erkeklerin ve kadınların farklı düşünme yetileri, önceliklerinin de farklı olmalarına neden olabiliyor. Bunu başından böyle kabul edip, kendimizi mutlu eden şeylerin karşı tarafı mutlu etmeme olasılığı olduğunu anlayabilmemiz gerekiyor.

Üçüncü malzemeye gelince, evliliğin ulaşılır ve sürdürülebilir olduğunu kabul edip, içerisinde yer alan tüm kişileri desteklemesi,  mutlu etmesi gerektiğinin farkında olmamız. Yani bazı şeylerden siz, bazılarında o vazgeçecek, orta noktada buluşacaksınız. Bunu yaparken de karşı tarafı vazgeçtiklerimiz için sorumlu tutmamak önemli bir nokta.

Son malzeme ise affetmek. Yapması zor bir şey olsa da, evliliğin huzurla devam edebilmesi için affetmek önemli.

Kitapta ayrıca çok önemli olduğunu düşündüğüm birkaç noktaya daha parmak basmışlar. Bunları okuyunca insan evliliğin bizi ne kadar olgunlaştırabileceğini, ne kadar eğitici olabileceğini görüyor. Bizden sonra gelecek nesiller için de başarılı örnekler teşkil edebilmek açısından, aşağıdakileri anlayıp uygulayabilsek ne kadar harika olur diye düşündüm okuduğumda.

Mutluluk bulaşıcıdır…

Siz çok yoğun ve yorucu bir gün geçirmişsiniz. Eşiniz de aynı sizin gibi bir durumda.  Eşiniz eve geliyor ve anlamsız bir şekilde gergin. Bu gerginliğini size yansıtıyor. Bunu değiştiremezsiniz. Ancak değiştirebileceğiniz bundan sonra olacaklar.

Nasıl mı?

Eşinizin ters tavrına iki farklı yaklaşım içerisinde olabilirsiniz.

Birincisinde siz de ona bağırabilirsiniz. Bu neye sebep olur?

Evet, doğru tahmin. Olayın daha da büyümesine…

İkincisinde “Zor bir gün geçirdin galiba. Ne oldu?” diye sakin bir ses tonuyla sorup, eşinizi gerçekte rahatsız edenin ne olduğunu anlayabilirsiniz.

Yani birisinin ortama getirdiği ruh halini takip etmeyi ya da kendinizinkini yaratmayı seçebilirsiniz. Size kalmış.

Minnettarlık daha sık ortaya çıkarılması gereken bir histir…

Gündelik hayatımızda elimizdeki kıymetleri olağan saymak çoğunlukla yapılan bir hatadır. Onları zaten olan, üzerinde düşünülme ihtiyacı olmayan artılar olarak kabul ettikçe mutluluk oranımız azalır. Gününüzün ne kadarını problemlerinizi,  ne kadarını hayatınızda sizi mutlu eden detayları düşünerek geçiriyorsunuz?

Bazen minettarlık ve takdir etmeyi çok kıymetli yemek takımlarımızı kullandığımız kadar az kullanabiliyoruz. Pahalı yemek takımlarımızın kırılacağı korkusundan arınıp, onları gündelik hayata taşıyabildiğimiz noktada çok daha mutlu olacağız.

Mutluluk: Kullan ya da kaybet…

Bugün mutlu olmakla, mutluluğun ileride olabilmesi için plan yapmak arasında seçim nasıl yapılır ki? Bu çok zor. Çünkü insanlar belirli bir miktar güvence olmadan mutlu olamıyor. Bu da ancak yapılması gereken çalışmalar sonucu gerçekleşebiliyor. Kariyer, maddi güvence, işteki beşbininci kritik proje, çocukların okul masrafları için gerekli birikim falan derken mutluluğu tüm bu sorumlulukların bitiş gününe erteleyip duruyoruz. O zaman geldiğinde ise nasıl mutlu olacağımızı bile unutmuş olabiliyoruz.

Bunu engellemek için kitap bir öneride bulunuyor: mutluluğu vücudunuzdaki bir kas grubu ya da beyniniz gibi düşünün. Beyninizi ya da kaslarınızı çalıştırırsanız gelişirler, artarlar. Tersini yaparsanız onları hızla kaybedersiniz.

Evlilikte de mutlu olabilmek için eşiniz ile birlikteyken sadece birbirinize odaklanın. Baş başa geçirebileceğiniz anlar yaratın. Ve bu anlarda gündelik sıkıntılardan uzaklaşın. O anı yaşayın.

İletişim: Evliliğin özü…

Özellikle çocuk olduktan sonra eşlerin boş zamanı kalmadığından ilişkiler de giderek yüzeyselleşmeye başlıyor. Bir noktadan sonra aynı evi paylaşan, aynı yükü kaldırmaya çalışan iki arkadaş gibi olabiliyor insan.

İşte bunu çözmek için evlilik terapisti Christine Ryan bir öneride bulunmuş. Eşinize bir iş arkadaşınıza, bir müşterinize ya da benzer bir kişiye davrandığınız gibi itina ile yaklaşmalısınız.

Evlilikteki sorunlardan biri de belki de “sonsuza kadar” yaklaşımı. Bu düşünce şekli küçücük şeylerin gözümüzde büyümesine neden oluyor.  “Kirli tabağını sürekli ortalıkta bırakan biriyle yaşayamam!” düşüncesi hakim oluyor. Halbuki belki ufacık bir uyarıyla bu sorun tekrarlanmayacak.

Ya da eşinizin nasıl olsa her zaman yanınızda olacağı yanılgısına kapılıp, gerekli özeni göstermemeye başlayabiliyorsunuz. Oysa ilk zamanlarınıza geri dönüp hem sizi, hem de onu mutlu eden şeyleri tekrarlasanız evliliğiniz belki de çok daha keyifli olacak.

Kim bilir? Denemeye değer…

4 Comments

  1. admin
    Geçen gün düşündüm, çocuktan önce nasıl zaman geçiriyorduk, nasıl bir çifttik diye. Yanıtı bulmam bayağı uzun sürdü :)
    Reply 26 May 2010 at 09:39
    • Defne
      Benim de bazen böyle oluyor. Geçmiş daha güzel bir anı gibi kalabiliyor Özlemcim. Öpücükler
      Reply 27 May 2010 at 07:51
  2. Çok öğretici bir yazı olmuş Defne...
    Reply 1 June 2010 at 12:39
    • Defne
      Kitap harika gerçekten. Benim için de, dikkat etmem gereken noktaları çok da keyifli bir halde görmemi sağladığı için kütüphanemdeki önemli kitaplardan biri haline geldi :)
      Reply 2 June 2010 at 12:34

Leave a comment

Leave a Reply to Defne Cancel reply