Bir Defadan Bir Şey OLUR!!!

Şu beslenme konusuna takık vaziyetteyim. Benim takık olma durumumun çok da faydası olmuyor kızıcığa üç yaşından bu yana ama yine de elimden geldiğince yapılan hataları düzeltmeye çalışıyorum.

Sık karşılaştığım bir cümle: “Aman canım bir defadan bir şey olmaz!” İtiraf ediyorum, ben de bazen kendimi böyle kandırıyorum, hem kendi yediklerim, hem de kızımınkiler söz konusu olduğunda. Ama bal gibi oluyor.

İşin ilginç tarafı bu kadar etrafta bağırıp duruyor sağlık uzmanları, üstelik sadece çocuklar için değil, bizler için de: Yağlı yemeyin, kızartma, yanık et yemeyin, şarküteriden uzak durun, şekerli gıdalara elinizi bile sürmeyin,…

Gazetelerin sağlık köşeleri yaza yaza ikna edemediler kimseyi, dönüp dolaşıp aynı konulara yer verme  ihtiyacı duyuyorlar.

Çocukların yağ hücrelerinin en hızlı oluşumu altı yaşa kadarki dönem. Bu sonrasının önemsiz olduğu anlamına gelmiyor fakat ilk altı sene en çok dikkat edilmesi gereken süreç.

Ancak bunu bilmek çoğu zaman fayda etmiyor çünkü büyük bir mücadeleye hazır olmanız lazım. Çoğu zaman da bu mücadeleden yenik ayrılıyorsunuz. Artı puan olarak da çocuğunuzun antipatisini kazanıyorsunuz.

Belirli bir yaştan sonra dışarıda yenen yemekler de artınca iş çığırından çıkıyor. Doğumgünü partilerinde yenen sosisler, bol kremalı pastalar, suni içecekler,…

Restoranlara gittiğinizde verilen çocuk menülerinin vahameti. Yine aynı liste: hamburger, sosis, chicken nugget, patates kızartması,…

Kimse yaratıcı olmak için çaba sarf etmiyor. Karşınıza çocuğunuzun sevebileceği kıvamda bir sebze yemeği çıkmıyor mesela. Ya da yağ içerisinde olmayan bir tavuk, cazip hâle getirilmiş bir balık yok listelerde.

Çocuk menüsünün dışında sağlıklı bir şey seçeyim çocuğuma diye düşünürseniz de, çoğu zaman biz büyüklere göre olan ve bızdıklar için hiç de cazip bir görüntüde olmayan gıdalarla karşılaşıyorsunuz.

Bir arkadaş toplantısında meyve, peynir, havuç, salatalık tarzı atıştırmalık verileceğine daha kalorililere gidiliyor. Bu da hem ebeveynlerin bedenleri, hem de çocuklarımızın o taptaze vücutlarını kötü yönde etkiliyor.

Kolaya kaçıyoruz.

Bir de sevimli görünme çabası var. Ödül olarak abur cubur vermek kültürümüzde var. “Bak bu faydalı ama pek de lezzetli olmayan yemeği yersen, sana zararlı ama nefis bir tatlı gelecek” mesajını veriyoruz sürekli.

Ben bu mücadeleden çok sıkılıyorum. Sırf mücadele olduğundan değil, aynı zamanda kızıma karşı sevimsiz bir anne görüntüsünde olduğum için.

Şimdi huzurlarınızda tüylerimi diken diken eden gıdalar. Bunları sizce sofralarımızdan ve yakınlarımızın mutfaklarından nasıl silebiliriz? Bunun da ötesinde restoranları nasıl yaparız da sağlıklı ve eğlenceli çocuk menüleri hazırlamalarına ikna edebiliriz?

Mayonez – light bile olsa za-rar-lı

Ketçap – bol şeker, katkı maddesi…

Şarküteri ürünleri (salam, sosis, vs.) – özellikle kız çocukların hormonlarını etkiliyormuş diye duydum. Doğruluk payını bilmiyorum ama her halûkarda çok ama çok zararlı.

Kutu içecekler (gazlı ya da gazsız) – Ice tea (markadan bağımsız olarak) nedir sizce? Bol şeker, su ve katkı maddesi – gerçek hiçbir şey yok. “Benim çocuğum sadece arada ice tea içiyor.” diye avunuyorsanız kendinizi kandırıyorsunuz.

Hazır limonatalar – niye kendiniz yapmıyorsunuz? Şekeri alacaksa çocuk, bari limonu gerçek olsun, taze olsun.

Pasta – evde yapsanız? Ben de yapamıyorum her zaman ama aldığım yerlerin kullandığı malzemelerden emin olmaya çalışıyorum. Olabildiğince…

Kızarmış patates – Maya bu seneye kadar elini sürmezdi kızarmış patatese. Ben de memnun mesut gelen tekliflere gönül rahatlığıyla hayır diyordum. Bu sene maalesef hafiften sevmeye başladı. Kendim elimi sürmeyerek ona örnek olmaya çalışıyorum.

Sigara böreği – çocukken bayılırdım. Hâlâ da çok severim. İçeriği gayet iyi aslında. Ama o kızartma faslı yok mu… Bütün faydayı yok ediyor. Bazen fırında yapmaya çalışıyorum, aynı lezzette olmasa da ama arada bizde de kızarıyor maalesef.

Poğaça – Maya’nın playgroup için gittiği bir yerde muhteşem poğaçalar vardı. Sonra yapan kişiden tarifini istedim, ben de evde yapayım diye. İçeriğindeki yağ miktarını görünce tarifi yırtıp atma ihtiyacı duydum.

Hazır meyve suları – özellikle nektarların hiç bir faydası yok, biliyorsunuz değil mi? Yani çocuğum vişne ya da şeftali suyu istiyor dediğiniz noktada tamamiyle kimyasal bir içececek tükettiriyorsunuz o harika vücuda. Bazı elma sularında 100% elma diye yazar ama o bile bol şekerli. Taze sıkılmış meyve sularından şaşmamak lazım.

Cips – küçükken annemle dedem arasındaki en büyük fikir ayrılığı cips tüketiminden kaynaklanırdı herhalde. Kimin cipse izin verdiğini tahmin edebilirsiniz sanırım. Cips yedirdiğinizde çocuğunuza kaşık kaşık yağ içiriyorsunuz.

Sakızlar – pek çoğunda tatlandırıcı var. Sakın unutmayın!

Şeker – işte beni deli edenlerden biri. Yumuşak şekerler (şu jölemsi olanlar), sert şekerler, hiç ama hiç farketmiyor. Hepsi aynı. Almadan içeriğini okuyun, bir daha elinizi sürmeyeceksiniz.

Bunlar dışında bisküviler de az tüketilmesi gerekenler  arasında. Onlarda da bol yağ ve şeker var çünkü.

Peki bu çocuklar hiç mi yoldan çıkamayacaklar? Sürekli engel koymak sonra işin kontrolden çıkmasına neden olur mu? diyenlerdenseniz, çocuklara ve gençlere yüzme ve kondisyon dersi veren sevgili hocamız Melih’in dediği gibi, “Sadece haftada bir defa olmak kaydıyla gerçek sütle yapılmış dondurma VEYA çikolata yenilebilir (bitter olursa harika).”

Çocuklarımıza bunu aşılarsak, alıştırırsak ve kendimiz de bu öğütlerin yaşayan birer örneği olursak, bence onlar da yaşam şekli olarak doğrusunu benimseyecekler.

Biliyorum müthiş bir mücadele, hem kendimizle, hem yakınlarımızla, hem toplumun geneliyle.

Yine de denemeye değer.

Hepimize kolay gelsin!

5 Comments

  1. Bu beslenme konusu benim kafamı da çok meşgul ediyor. Oğlum henüz 2 yaşında olduğu için abur cuburla tanışmadı. Umarım uzun süre de tanışmaz. Çok fazla dışarda yemek yiyen bir aile olmadığımızdan henüz dışardan da birşey yemedi. Genelde yanımda götürdüm yiyeceklerini. Ama evde yapılan pastalara bayılıyor. Eh onlarda da yağ ve şeker var. Gerçi zeytinyağı kullanmaya özen göstersem de, şeker için yapacak birşey yok. Galiba biraz kendi alışkanlıklarımızı geçiriyoruz çocuklarımıza. Bu kadarcıktan birşey olmaz diye avutmaya çalışıyorum kendimi :-)
    Reply 16 September 2011 at 23:32
    • Maalesef bizlerin alışkanlıkları en başta etkiliyor. Fakat biraz daha büyüdüğünde sosyalleşmesi gerekecek ve dışarıda daha fazla vakit geçiriyor olacaksınız. Sonra okul başlayacak ve hiç değilse öğle yemeğini okulda yiyecek. İşte bu noktada okulla işbirliğine gidebilirsiniz. Ben menülerinde değişiklikler yaptırmayı başarmıştım :) Doğumgünü partileri falan derken maalesef kontrol giderek azalıyor. İşte elimizden geldiğince biz güzel örnek olursak, belki zarar azalır. Kolay gelsin :)
      Reply 17 September 2011 at 19:00
  2. Yelena
    Çok haklısın Defneciğim, resmen mücadeleye dönüşüyor,maalesef yemek alışkanlıklarla beraber çevreye değiştirmek gerekebilir(akrabalar buna dahil olabilir:)biz işte bunun üzerinde çalışıyoruz şimdi..))
    Reply 20 September 2011 at 12:53
  3. Annem benim üzerimde bu mücadeleyi vermişti ve kazanan biz olduk. Çok sağlıklı beslendiğimi düşünüyorum. Tek sorunum porsiyon ayarlayamamam. Malum annelerimiz "ne kadar fazla yedirsem" kardır mantığıyla büyüttüler bizi hep. Şimdi ben de kızımı, annemin beni beslediği gibi besliyorum. Ama bir farkla: Porsiyon miktarına da dikkat ediyorum. Elimden geldiğince az yedirmeye çalışıyorum. "Hadi bir kaşık daha, hadi bak bu da son kaşık" filan diye zorlamıyorum.
    Reply 23 September 2011 at 10:05
    • Bravo size! Biz de evde yiyebileceği kadar tabağına koyuyoruz. Ama dış mekânlarda posriyonlar çok büyük gelebiliyor. O zaman maalesef tabağımızda bırakıyoruz. (Eskiden onların da bitmesi beklenirdi malum...) Sevgiler :)
      Reply 23 September 2011 at 12:48

Leave a comment

Leave a Reply to Defne Ongun Müminoğlu Cancel reply