Bir atletizm sahasındasınız.
Hızlı adımlarla yürüyorsunuz.
Önünüzde bir kişi, arkanızda bir başkası.
Kim önde? Kim arkada sizce?
İlk bakışta önünüzde yürüyen kişi sizden önde, arkanızda temposunu hızlı bir şekilde arttırmakta olan ise arkanızda değil mi?
Ama ne oldu şimdi?
Siz giderek hızlandınız ve önünüzdekini geçtiniz, o esnada da ısınmış olan koşucu sizi geçti.
Kim önde? Kim arkada?
Dev elips etrafında dönüp dururken bir süre sonra kendinizi yine ilk başladığınız konumda bulmaz mısınız? Aynı kişiler önde ve arkada…
İşte hayat da biraz böyle değil mi?
Kim önde, kim ilk, kim son çok da net değil. Kim başarılı, kim başarısız hiç mi hiç belli olmuyor.
Bir düşünün. Yaşadıklarınızı gözden geçirin. Hangi şartlarda kazandınız ya da kaybettiniz? Kime ve neye göre bu sonuçlara vardınız? Kaybettiğinizi düşündüğünüzde hiç mi bir şey kazanmadınız? Ya kazandığınızda kayıplarınız olmadı mı?
Şu yarışı biraz bıraksak mı diye düşünüyor insan.
Çocuklarımızla başlayan, kendimizle devam eden, şu “en iyisi olma”, “en iyisini yapma” yarışından kendimizi çıkarıp, o yürüyüşün ya da koşunun tadına varsak sadece. Geçtiğimiz yollarda karşılaştıklarımızın bize katkı sağlamasına izin versek.
İzlesek olan biteni, sindirsek, miniklerin izlemesine ve sindirmesine imkân tanısak, destek olsak…
Nasılsa yarışta kimin nerede olduğu belli değil. Aynı yaşamda olduğu gibi…
Denesek mi bir cesaret? Ne dersiniz?
Category: Genel
13 Comments