Türk toplumu sıcacıktır, dostunu hiç bırakmaz, aile çok önemlidir, misafirperverdir, gelenekler, görenekler önceliklidir. Büyüklere saygı, küçüklere sevgi gösterir Türk insanı. Dostunun, yakınının,ailesinin iyiliğini düşünür hep. Kendini feda eder onlar için…
Doğru mu?
Pek de değil bence. Özellikle büyük şehirlerimizde insanlarımız o kadar “modern”leştiler ki, bu “alaturka” özelliklerimizi de maalesef kaybetmeye başladık.
O özendiğimiz gelişmiş ülkelerde dostluk asla bizde olduğu gibi değildir hani. Hep söylenir. Bilmem kim Amerika’ya yerleşmiş, hayat şartlarından memnunmuş ama tabii dostluk bizdeki gibi değilmiş, miş, miş…
Ufak bir detayı kaçırıyoruz aslında. Evet dostluk, aile değerleri, başkalarına gösterdiğimiz ilgi ve ihtimam bir süre öncesine kadar yukarıdaki yorumu doğrular nitelikteydi. Ancak şu anda yolda giderken etrafınıza bakın.
Ne görüyorsunuz? Birbiriyle yarışan bir millet görüyorum ben. Hem de en değersiz şeyler için.
Durum o kadar vahim ki ailelerin düşünce yapısına bile girmiş. Etrafımda ikinci çocuk yapmak istemeyen anne-babaların çoğunun savunduğu (işin finansal boyutu dışında), bir kardeşin çoğu zaman yarardan çok zarar getirebileceği, aile içi çekişmenin artma olasılığı, ileride miras paylaşım sorunları olabileceği gibi ihtimaller. Yani hayatı paylaşmak, birbirine destek olmak, birbirini kollamak gibi özelliklerdense, ikinci bir kişinin var olması, bir sorun ya da engel olarak görülebiliyor, hem de sıklıkla.
Bu aile içi acıklı hâldi. Evinizden dışarı çıktığınızda ise durum farklı bir boyuta geçiyor.
Bir çocuk aktivitesine gidin, şu alışveriş merkezlerinde yapılanlara mesela. Ortam çok havalı, aktivite çok çağdaş. İnsanlar? İnanılmaz kaba, itiş kakış, terbiyesiz, düşüncesiz.
Çocuğunuzun okul ortamına, grup dersi aldırıyorsanız oradaki yaklaşımlara bakın. Son derece şık, bakımlı, kültürlü gibi görünen insanlar kendi öncelikleri ile karşılarındaki kişileri hiçe saymaya hazırlar.
Çok uzağa gitmeyin, yakınınızdaki marketin kapısına bakın. Artık çoğu yer “valet” hizmeti veriyor. İki adım yürümemek adına, yayaların hakkı olan kaldırıma çıkmış onlarca araba göreceksiniz. Ve bundan keyifle para kazanan elemanlar, bunu teşvik eden, hizmet olarak sunan marketler.
Uçağa bindiniz. Zar zor yerleştiniz. Gazeteler dağıtılıyor. Kimse arkadakine kalacak mı diye düşünmez mesela. Tam okumasa da üç tane gazeteyi birden alır. Arkadakilere de en okunmayacaklar kalır.
Peki ya trafiğe ne demeli? Herkes birbirinin yolunu kesmeye, karşısındakini yaralamaya, küfretmeye hazır. Kimsenin kimseye bırakın yol vermeyi, yaya görünce yavaşlamaya bile niyeti yok.
Bizlere örnek olması gereken merciler ise sanki yapılmaması gerekenin canlı birer kanıtı. Araba çekmekte olan trafik yetkilileri, sırf zamandan kazanmak için günün en yoğun zamanında, yoldaki tüm araçları durdurup, yaşlı bir adamı ezilme tehlikesiyle karşı karşıya bırakıp, koskoca araçla geri geri gidip, en yakın yerden dönüşünü yapabiliyorsa, halka bir şey demek içimizden gelmiyor hâliyle… Bizler de ne görüyorsak onu yapıyoruz, değil mi?
Benim gibi düşünen ve çocuğuna bencil olmama, etrafındakilere saygı ile yaklaşma, kurallara uyma, toplumda varolabilmek için birlikte yaşamayı ve paylaşamayı öğrenme gerekliliği gibi değerleri aşılamaya çalışan ebeveynlerin işi son derece zor. Örnekler farklı bir yönü işaret ediyor zira.
Yukarıda ufak bir detay diye belirttiğim ve çoğumuzun göremediği (ya da görmemeyi tercih ettiği), bizim o dostluk ve aile bağlarını beğenmediğimiz gelişmiş ülkelerde en azından karşısındaki insana saygı ile yaklaşmak var, bizde olmayan. Herkesin özel yaşamı olmasına, yolda geçiş hakkı olana bu hakkın tanınmasına, aile ya da arkadaşlık ilişkilerine, çocuğundan, şirket sahibine kadar herkesin söyleyeceği söze saygı duyulmasına dikkat edilen ülkeler gerçekten medeni oluyor.
Tersi ise sadece “BEN” diyen bir toplum oluyor.
Category: Genel, Günlük Hayat
9 Comments