Anne-Baba Olmaya Ara

Yakın zamanda yurtdışında küçük kuzenimin düğününe katılma imkânım oldu. Bu seyahatte normalde birlikte yolculuk yapmaktan çok hoşlandığım kızıcığım yoktu. İnsan kendini garip hissediyor. Hem bir eksiklik, hem de inanılmaz bir rahatlık. Daha az detay düşünmek ve istediğim şekilde ve zamanlamada hareket edebilmek bazen tek ihtiyacım olabiliyor.

Taze çiftimizin hemen bebekleri olmasını istediklerinden bahsedildi düğün esnasında. Elimde olmadan “Aman acele etmesinler. Biraz başbaşa olmanın tadını çıkartsınlar, bol bol seyahat etsinler, iş hayatlarını biraz daha oturtsunlar!” deyivermişim. Sanki bebeğin olması tüm bu olasılıkları durduracak, ortadan kaldıracakmış gibi bir panik hali içerisine giriverdim.

Sonra kendi kendimi susturdum. Sonuçta herkesin öncelikleri farklı. Bebekli yaşamdan beklentileri veya bebeklerine sunacakları da farklı.

Kendi arkadaş çevremde pek çok farklı anlayış hakim. Kimi çiftler bebekleri olduktan sonra eski bebeksiz hallerinde olduğu gibi hayatlarına devam etmeye çabalıyorlar. Böyle bir durumda çocuk çoğu zamanını bakıcı ya da aile büyükleri ile geçirirken, anne-baba ya başbaşa tatilde oluyorlar, ya akşam yemeğinde arkadaşları ile, ya da aynı yerde tatilde olsalar da çocuklarından uzak bir köşede dinleniyor oluyorlar.

Bu bir seçenek.

Farklı bir tercih ise çocukları doğduktan sonra onsuz hiçbir şey yapmama yönünde. Yani aradan altı sene geçmiş diyelim ve onca zamandır çocuklarını iki günlüğüne bile bir aile büyüğüne (imkan olmasına rağmen) bırakmamış, bırakamamış çiftler var. Hep anne-baba-çocuk(lar) birlikte hareket etmişler.

Bu da bir tercih nihayetinde.

Belki ikisinin ortasında bir denge yakalayabilmek daha sağlıklı gibi geliyor bana, çok kolay olmadığını bilmeme rağmen.

Biz aile olarak bunu ne kadar başarıyoruz emin olmasam da bir şekilde denediğimizi düşünüyorum. Temelde tatillerimizi kızımızla geçirmekten mutluluk duyduğumuz bir gerçek. Yanımızda yardımcı, bakıcı gibi destek bir kuvvet olmadan yapılan kısa kaçamaklar ya da iki, üç haftalık uzun seyahatler hem beni, hem de eşimi mutlu ediyor.

Öte yandan çocuğunuz ile yapılan bir tatilin aslında başbaşa yapılacak bir seyahatten çok daha farklı içerikte olması gerektiğini baştan kabul etmek gerekiyor. Sonuçta ne anne, ne de baba tam anlamıyla dinlenemiyor. Gidilen mekânlar, seçilen restoranların bile çocuğunuzun kendini rahat hissedebileceği ve sizin de aile olarak başkalarına rahatsızlık vermeyeceğiniz noktalar olması gerektiğini düşünmek gerekiyor. (Örneğin beş yıldızlı, lüks bir otelin en şık restoranı ne sizi aile olarak mutlu edecektir, ne de küçük bir çocukla gitmek için uygundur…)

Yurtdışına gittiyseniz, sabah kalktığınız andan akşam yatana kadar geçecek sürenizi çocuğunuzun hoşlanabileceği, keyif alabileceği şekilde düzenlemeniz kendi huzurunuz açısından da önemli oluyor.

Tüm bunlar çok iyi ve hoş AMA bir çift çocuklarını arada geride bırakıp başbaşa vakit geçirmezse, birbirine vakit ayıramayacak noktaya gelirse bu birliktelik nasıl bir çerçevede kalıyor diye düşünüyor insan.

Biz arada kısa, Maya’yı mutsuz etmeyecek kaçamaklar yapmayı sağlıklı bulanlardanız. Bunun için çok iyi hazırlanıyoruz, itiraf etmem gerekiyor.

Öncelikle Mayacığı  anne ve babasının kısa bir seyahate çıkacağı fikrine hazırlıyoruz. Bu sefer onun katılamayacağını ama onunla anneanne ya da babaannenin kalacağını ve çeşitli programların yapılacağını detayıyla anlatıyoruz. Çok eğleneceğini anlamasını ve bir şekilde bu dönemi hevesle beklemesini sağlamaya çalışıyoruz.

Takvimde mutlaka önceden işaretliyoruz, ne zaman gidiyoruz, ne zaman dönüyoruz. Hatta iyice küçükken, Maya’ya resimli bir takvim hazırlardım. Bu takvim sadece bizim olmadığımız günleri kapsardı. Her günü bir kutucuk yapar, içerisinde ailece çekilmiş resimlerimizi yerleştirir, kutuyu kapatırdım. Maya yanındaki aile büyüğü ile birlikte her gün yeni bir kutu açardı. Hem eğlenceli oluyordu (içerisinden bakalım ne resim çıkacak diye merak ederdi),  hem de kapalı kutular kavuşmamıza kalan süreyi onun daha iyi anlamasını sağlıyordu.

Bir de gittiğimiz yerden her gün onu arar, sesimizi duyururduk. Ona gördüklerimizi anlatır, aldığımız minik sürprizlerden bahsederdik.  Bu şekilde bizim onu terk etmediğimizi anlamasını sağlar, dönüşümüzde de hoşuna gidecek hediyeler olabileceği haberini verirdik.

Böylelikle minicik yaşından itibaren (sanırım iki yaşındayken ilk defa bıraktık onu) anne ve babanın başbaşa bir şeyler yapmasının normal olduğunu anladı. Şimdi çok daha rahat oluyor. Tabi ki çocuksuz dönemlerimize göre bu tarz seyahatlerimiz çok daha az ama yine de arada sırada böyle bir imkân yaratmaya çalışıyoruz ki bu da bence hem bana hem eşime çok iyi geliyor. Nefes alıyoruz, şarj oluyoruz, günlük yaşamdan uzaklaşıp olan bitenlere daha farklı açıdan bakabiliyoruz.

Yalnız, şunu da itiraf etmeliyim ki bu tip tatillerde konu yine de dönüp dolaşıp kızımıza geliyor 🙂 Onsuz olmuyor…

Diyeceğim o ki, çocuklarımız günün birinde kocaman insanlar olacaklar ve kendi hayatları, kendi koşturmaları olacak. Bizler de anne-babalar olarak yine başa döneceğiz. İlk evlendiğimiz dönemlerdeki gibi eşlerimizle başbaşa kalacağız. Aradan geçen zaman içerisinde ilişkimize gereken özeni gösteremediysek, bu eskiye dönüş hali biraz zor olabilir diye düşünüyorum. O yüzden şimdiden arada bir “ebeveyn” rolünden çıkıp “eş ve sevgili” rolünü hatırlamamız gerekiyor.

Her ne kadar bızdıklarımızı geride bırakmak zor gelse ve cesaret istese de…

2 Comments

  1. Aslı
    Çok güzel bir yazı olmuş, çok sevdim. Fotoğraflı takvim fikrine de bayıldım. Not edildi. :)
    Reply 18 February 2011 at 17:22
  2. Neşe
    Tamamen benim ikilemlerimi yazmışsın Defne'cim.. Ama biz de sonuçta senin geldiğin noktaya geldik. Bazen zorlansak da "ebeveyn"likten uzaklaşmak eski günlerdeki gibi "sevgili" olmak inanılmaz iyi geliyor.. Hem bize hem de evliliğe..
    Reply 24 February 2011 at 22:56

Leave a comment

Leave a Reply to Neşe Cancel reply