Ruhunuzu Tazelemek İçin: Verin, Paylaşın

Hayatımın akışına şöyle bir baktığımda, mutluluk anlarımı tespit etmeye çalışırım. Hayatta o anların çoğalması beni ayakta tutan şey çünkü. Zorlukların ancak bu şekilde üstesinden gelebiliyor insan.

Kendimden bir şeyler katarak, vererek başkalarına fayda sağladığımda ve kalbimdekileri, aklımdakileri ya da birikimleri paylaştığım anlarda çok mutlu olduğumu hissediyorum. Unutamadığım anlar, başkalarının içtenlikle bana gülümsediği anlar aslında.

Son dönemlerde, özellikle “Burcu ve Berk” sayesinde bu mutluluğu yaşama oranım arttı. Gerek yapılan etkinliklerde, gerek gelen maillerde, gerekse gittiğim seyahatlerde, karşıma farklı güzellikler çıkarıyor bu iki karakter.

Nisan ayında güzel İzmir’de harika bir kitap fuarı vardı. Canlı, hareketli, dolu dolu. Üstelik şehrin göbeğinde, ulaşımı son derece kolay, harika bir parkın içerisinde. İstanbul’da da olması gerektiği gibi yani.

Yurtdışından gelip, ertesi gün İzmir yolunu tutmuştum. Kalbim pıt pıt. Bir tane değil, kaç tane sebep vardı.

Öncelikle fuarda iki gün imzam olacaktı. Bunun da ötesinde İzmir SEV Okulları’nda tüm gün, dört farklı seansta çocuklarla buluşacaktım. Tüm bunların üzerine “İmza:Kızın”, “İmza:Karın” kitaplarının sonuncusu olan “İmza:Ben” kitabının İzmir lansmanına denk gelmiştim. Her üç kitapta da mektuplarımla yer alan ben, İstanbul dışında da bu harika ekiple, sevgili Banu Özkan Tozluyurt ve Esra Aylin Akalın ile buluşacağım için çok ama çok mutluydum.

Bitti mi sandınız? Son bir heyecan ise TÜRGÖK’ü (Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı’nı) ziyaret edecek, sevgili Tülay Yazgan vesilesiyle gönüllüler ordusuyla tanışacak ve “Burcu ve Berk ile…” serisinin kabartma kitap hâlini görecek olmamdı.

Daha ne olsun…

İzmir SEV

İzmir SEV, 23 Nisan öncesi çok şenlikliydi. Okulun içerisinde birbirinden yaratıcı kıyafetleriyle çocuklar ve öğretmenler dolaşıyordu. Kendimi bu renk cümbüşü ve o tatlı hazırlık koşturması içerisinde bulmak öyle iyi geldi ki…

Çocuklarla geçen, birbirini takip eden dört ders saati ise inanılmaz keyifliydi.

İzmir SEVMinik öğrenciler kitabın doğuşunu ilgiyle dinlediler. Tek bir tane kitabın oluşumunda kaç tane mesleğin devreye girdiğine hayret ettiler.

Okuduğumuz hikâyelere ise içtenlikle katıldılar, katkıda bulundular.

“Haydi şimdi kendi kitaplarımızı yaratalım!” dediğimde ise bir alkış, bir kıyamet. Bu ne heyecan. Yaratmayı çok seviyorlar. Yeter ki imkân tanıyalım.

İmza saati ile son bulan etkinliğimiz, onların 23 Nisan hazırlıklarını izlememe engel olmadı.  Okuldan ayrılmadan önce o sıcacık havada, yaratıcı kıyafetleriyle nasıl da yarışmalar yaptıklarını, eğlendiklerini görebildim.

Yüzümde bir gülümseme ayrıldım oradan. Ruhum tazelenmişti.

İmza:Ben Akşamki “İmza:Ben” lansmanı ise bambaşka bir renkti. Toplam 154 kadının yazdığı mektuplardan oluşan bu kitabın geliri TÜRGÖK’e bağışlanıyor. Otele geldiğimde TÜRGÖK’ün kanı-canı sevgili Tülay Yazgan’ı ve sevgili “Yardımkelebeği” Burçay Erenay Güngüler‘i görünce koşarak sarıldım. Tabii Banu ve Aylin’le de kucaklaştık. Sözlü paylaşımlar, duygu seli, fotoğraflar, birbirinin kitabını imzalamalar, “Çok satsın, TÜRGÖK’e fayda sağlasın,” temennileri,…

İzmir’in güzel Kordon’unda yürümeden olmaz. Yorgunluk başka türlü atılmaz. Akşamın geç saatinde otelime doğru yürürken, Kordon boyu paten kayan, board yapan gençleri seyrettim. Tertemiz havayı içime çekip, o gün yaşananları tekrar aklımdan geçirip, iyice hafızama alarak…

Fuardaki iki günüm, pek çok minikle tanışmam için vesile oluyor. Kimisinin sadece velisi ile tanışıyorum, kimisinin kendisiyle. “Sizi çok sevdim. Fotoğraf çekebilir miyiz?” diye geri gelen bızdığı neredeyse kucağıma oturtacağım. Sanki benim çocuklarım hepsi. Böyle bir “anaç tavuk” ruh hâli içerisindeyim.  Benim de kendimde alışık olmadığım bir durum bu…  Fakat o genç bireylerin dünyasını keşfettikçe, insan onlara hayran oluyor. O saflık, o dürüstlük yok olmasın istiyor.

TÜRGÖK

Ve bir ayrı duygusal anı TÜRGÖK’te yaşıyorum. İçeri girdiğimiz an herkes sanki kırk yıllık dostum. Öyle içten karşılıyorlar ki…

İşleri çok özveri gerektiriyor. Çok vakit alıyor. Müthiş bir sistem var. Kitapların sesli kitap hâline dönüşmesi ayrı uzmanlık gerektiriyor. Kabartma kitap olmaları ise son teknoloji baskı makineleri sayesinde oluyor. Fakat ardından körler alfabesini bilen gönüllüler kitapları kontrol ediyorlar, hem de tek tek.

Sonra sürekli basılan yayınlar var. Dergiler mesela. Ya da ders kitapları, test kitapları,… Bir çocuğun bebekliğinden yetişkinliğine ulaşma aşamasında ne kadar farklı tarz ve içerikte kitap okuduğunu düşünürseniz, TÜRGÖK’ün işinin ne kadar zor, ne kadar kapsamlı olduğunu daha net görebilirsiniz. Farklı yaş grupları için hikâye kitapları, ders kitapları, dergiler, test kitapları, yabancı dil kitapları,…

TÜRGÖKTÜRGÖK’ten kitap talep eden bir kişiye gönderi sistemi ise mükemmel. Kitap, özel bir TÜRGÖK çantasına konuluyor. Çantanın ön yüzündeki adres bölümünde kitabın gideceği adres, kartın arka tarafında ise TÜRGÖK’ün adresi var.  Geri gönderim için gerekli pul ise yine çanta ile birlikte alıcıya gönderiliyor. Kitabı okuyan alıcı, aynı çantaya kitabı koyuyor. Adres etiketini değiştiriyor ve gelen pulu yapıştırıyor. Böylece hiçbir ücret ödemeden, hiç uğraşmadan, evinde kütüphane hizmeti almış oluyor.

Bu sisteme baktığınızda gönderi işinin çok elzem olduğunu anlıyorsunuz. Bunun için kargo firmalarıyla anlaşmaları da gerekiyor.

Özetle çok detaylı bir iş. Çok da desteğe ihtiyaç var.

Burcu ve Berk ileToplantı odasındaki masanın üzerinde “Burcu ve Berk ile…” serisinin kabartma kitap hâlini görünce birden gözlerim sulanmaya başladı. Zaten bahane ararlar, o ayrı. Altı kitabın kabartmalı sayfalarında ellerimi gezdirirken, Burcu’nun, Berk’in, Dost’un göremeyen miniklere de ulaşacağı düşüncesi işte ruhumun yenilendiği andı.

İzmir’de geçirdiğim üç gün vermeyi, paylaşmayı, fayda sağlamayı doya doya yaşadığım günlerdi.

Daha nicelerinin olması dileğiyle…

Leave a comment